Yorumlar
Avrupa'nın Güncel Göç Politikaları
Göç, insanlık tarihinin en eski olgularından birisidir. Göçlerin bireysel ya da toplu halde kişilerin mekânsal değişikliği şeklinde okunamayacak kadar çok etkiyi bünyesinde barındırdığı, hem nedenleri hem sonuçları sebepleriyle insanlık gelişiminde ciddi rol oynadığı ifade edilebilir. Bu bağlamda göç hem geçmişte hem de bugün düşünüldüğünden çok daha geniş çapta bir etki alanına sahiptir. Göç, bugün bildiğimiz dünyada ki çeşitliliği hatta bir yanıyla da olsa 'evrensellik algısını var eden en önemli unsurlardandır. Modern devletlerin hemen hemen hepsi bu türde bir dolaşımı deneyimleyerek günümüzdeki şeklini almıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası dönemde oluşan yenidünya düzeni birçok kavram gibi göç olgusunun da muhtevasını; neye tekabül ettiği, sebepleri ve sonuçları bağlamında değiştirmiştir. Bu nedenle günümüzde göç olgusunu ve modern devletlerin göç politikalarını değerlendirirken savaş sonrasında göç kavramına ilişkin kaydedilen gelişmelerin göz önünde bulundurulması ve bu süreçte evrensel kabul görmüş hukuki metinlerin hatırda tutulması faydalı olacaktır. II. Dünya Savaşında yaklaşık 50 milyon insanın zorla yerinden edilmesiyle birlikte konuya ilişkin evrensel normlar geliştirilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde(1948) yer alan "Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır" maddesi ile göç hakkı güvence altına alınmıştır. Cenevre Sözleşmesi (1951) ile ise hem göçe ilişkin kavramlar açıklığa kavuşturulmuş hem de 'insanların zulüm gördükleri ülkeye geri gönderilemeyeceği kararlaştırılmıştır. Ancak bu iki temel belge ve günümüze dek yapılan nice hukuki düzenlemelerle birlikte bilhassa kitlesel göç akınları karşısında bugün birçok devletin dışlayıcı, kabul edilmiş anlaşmalara ve temel insan haklarına aykırı edimlerde bulunduğu ifade edilebilir.
2015 yılında zorla yerinden edilmiş insanların sayısı 60 milyonu aşarak II. Dünya Savaşından itibaren görülen en yüksek rakamlara ulaşılmış, göç sorunu küresel bir kriz haline gelmiştir. 22.5 milyon nüfusa sahip olduğu bilinen Suriye yaklaşık 7.6 milyon insanın zorla yerinden edildiği ülke olarak dünya sıralamasında en üst sırada yer almıştır. Bu rakam son 31 yıldır dünyada kaydedilen ve tek bir ülkeden gerçekleşen en büyük mülteci akınına tekabül etmektedir. 2011 yılında Arap Kalkışmaları ile başlayan süreç, göç olgusuna tüm yönleri ile başka bir boyut kazanmıştır. Öncelikle bu süreçte Ortadoğu tek başına hem tüm dünyada en çok sayıda insanın zorla yerinden edildiği hem de en çok sayıda zorla yerinden edilen insana ev sahipliği yapan bölge olarak ön plana çıkmıştır.
Bugün dünyada her 122 kişiden 1i bir başka ülkede yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Dünya göç tarihinin en büyük rakamlarının kaydedildiği bu süreçte Avrupa, göçmenlere karşı dışlayıcı, sert tutumu ve göçmenleri ülkelerine kabul etmemek üzerine temellendirilen politikaları ile halihazırda oldukça vahim olan durumu göçmenler açısından daha da zorlu bir hale getiriyor. Yerli ile yabancı ayrımının derinleştiği bu süreçte toplumsal belleğin kuşaklarca aktardığı düşman algısı, tehdit gibi kodlar gün yüzüne çıkarılarak siyasal erkin dili ve edimi göçmenlere karşı sertleşiyor. Avrupa genelinde göçmenlere karşı ciddi dışlayıcı bir takım pratiklerin devreye girdiği görülüyor.
Avrupa ülkelerinin temelde göçmenlerin ülkeye girişini önlemek, önleyemediği noktada mültecilere hukuken sahip oldukları korumayı sağlamayarak yeni girişimlere karşı caydırıcılık yaratmak ve İslamafobi öncülüğünde Avrupalı kimliğinin yeniden inşasında 'ötekinin dini kimliği üzerinden sert bir dışlayıcılık geliştirmek şeklinde üç ana refleksle hareket ettiği ifade edilebilir. Uluslararası gündemde geniş yer bulan sınırlara duvar örme tartışmaları, sığınmacılara karşı kolluk güçlerince orantısız güç kullanımı, mültecileri geçiş yolları üzerindeki ülkelerde tutmaya yönelik politikaları, kayıp göçmenlere ilişkin rakamlar ve Pegidanın artan eylemleri söz konusu reflekslerin somut örnekleri olarak verilebilir.
Göç ciddi ve tutarlı politikalar uygulanmadıkça gerçekleştiği andan ziyade zaman içerisinde yayılarak ve zamanla doğru orantılı bir şekilde büyüyen problemlere yol açmaktadır. Bugün göç konusunda evrensel değerler bakımından teori ile pratiğin ters düştüğü bir süreci deneyimlemekteyiz. Son yüzyılda insan hakları temelinde elde edilen kazanımlarda Avrupanın çabaları da göz önünde bulundurarak küresel göç krizi karşısında sergilenmekte olan tepkisel ve dışlayıcı reflekslerin ivedilikle terkedilmesi ve insani değerler ölçüsünde yapıcı, kalıcı ciddi politikaların devreye sokulmasının gerekliliği açıktır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, md.14/1.
Bkz: UNHCR; "Suriyeli mültecilerin toplam sayısı ilk kez 4 milyonu geçti", http://www.unhcr.org.tr.
UNHCR; Global World Trends Forced Displaced in 2014, 2015.
Nevzat Çelik, "Avrupanın Soğuk Yüzü", AlJazeera,2 Mart 2016.