Yorumlar

Türkiye-İsrail İlişkileri Normalleşiyor mu?

Türkiye-İsrail ilişkilerinde son günlerde yeni gelişmeler yaşanmaktadır. Taraflar bir kez daha Mavi Marmara saldırısında ölenlerin ailelerine ve yaralananlara verilecek tazminat konusunda uzlaşma arayacaklar. Bu süreç ilişkilerin tekrar gözden geçirileceği bir dönem olacaktır. Türkiye İsraili ilk tanıyan ülkelerden biri olsa da, iki ülke ilişkileri hiçbir zaman süreklilik içerisinde seyretmemiş, Ankara ile Tel Aviv arasındaki ilişkiler askeri, ekonomik ve kültürel alanlarda inişli çıkışlı bir grafik izlemiştir. 2008 yılında Türkiyeyi ziyaret eden dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile baş başa bir görüşme gerçekleştirmiş ve ilişkileri geliştirmeye yönelik olarak karşılıklı güven esasları konuşulmuştu. Ancak görüşme sonrası Gazzeye yapılan ‘Dökme Kurşun Operasyonu ile ilişkilerde önemli bir kırılma noktası yaşandı. Operasyonun şiddetinin artması üzerine Başbakan Erdoğan İsraili devlet terörü uygulamakla itham etti. Akabinde Davos Ekonomi Forumunda yaşanan “One Minute” olayı ve Ocak 2010 tarihinde İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı Danny Ayalonun Türkiyenin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkolu ofisinde alçak koltukta ağırlaması ile yeni bir kriz ortaya çıktı. En sarsıcı gelişme ise Mavi Marmara olayıydı. 31 Mayıs 2010da Gazzeye insani yardım götürmek amacıyla yola çıkan ve sadece yardım gönüllülerini taşıyan özgürlük filosu, uluslararası sularda İsrail askerlerinin saldırısına maruz kaldı. Askeri müdahale ile karşı karşıya kalınan gemide 9 insani yardım gönüllüsü hayatını kaybetti ve çok sayıda kişi ağır yaralandı. Önce İsrail büyükelçisinin geri çekilmesi ve ardından da diplomatik ilişkilerin durdurulması kararı alındı. Ancak buna rağmen askeri ve ticari ilişkiler devam etmiş ve hükümet ideolojik bir tavır izlememiştir. Sonraki süreçte ise Türkiye ilişkilerin normalleşmesi için İsrailden üç talepte bulunmuştur: Özür dilemesi, mağdurların ailelerine tazminat ödemesi ve Gazze ablukasının kaldırılması - Türkiyeden insani yardıma izin verilmesi. Aylar süren görüşmelerden herhangi bir sonuç alınamadı. Birleşmiş Milletlerin baskına ilişkin raporu 2011 yılı sonunda açıklandı. İsrail askerlerinin aşırı güç kullandığı vurgulanan raporda, gemide örgütlü bir direniş ile de karşılaştıklarını iddia ederek askerlerin kendilerini korumak için güç kullandığı ileri sürüldü. Askerlerin gemideki yolculara kötü muamele ettiği belirtilerek, İsrailin ‘üzüntüsünü uygun biçimde açıklaması ve tazminat ödemesi tavsiye edildi. Bu konuda hemen bir adım atmayan İsrail, üç yıl süren gerginliğin ardından Ortadoğuda yaşanan halk ayaklanmaları ve Suriyedeki krizin devam etmesi üzerine Türkiye ile ilişkilerin iyileşmesi ihtiyacının ortaya çıktığını ve iki ülkenin bölge sorunlarının çözümü konusunda ortak hareket etmesi gerektiğini düşünmeye başladı. 2013 Mart ayında, İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Barack Obamanın arabuluculuğu neticesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğanı arayarak özür diledi ve tazminatların ödenmesi hususunda anlaşmaya varabileceklerini iletti. Türkiyede yapılan yerel seçimler öncesinde, İsrail medyasında müzakereler ile ilgili ilerleme olduğuna dair çıkan haberler doğrultusunda bir açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç anlaşmaya henüz varılmadığını, ancak çözümün yakın olduğunu ifade etti. Tazminat konusu çözüme bağlanırsa ilişkilerde yeni bir dönem başlayacağı sinyali verildi. Tazminatın miktarı konusunda da uluslararası hukuk kriterlerine uygun şekilde davranılacağı belirtildi. Yapılacak anlaşmada İsrailin talebi ise, Türkiyede İsrail askerlerine karşı açılan davanın düşmesi yönündedir. Bu konuda meclis kararının ve Türkiye hukukunun bağlayıcı olduğunu ifade etmekte fayda var. Anlaşmada en çok merak edilen konu ise abluka hususunda İsrailin atacağı adım olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk hükümetinin bu hususta öncelikli talebi konunun imzalanacak bir protokole bağlanması yönündedir. İsrailden zaman zaman yapılan açıklamalarda ablukanın hafifletilmesi yönünde haberler yer almaktadır. Bu da tam anlamıyla ablukanın kalkmayacağı ve Gazzelilerin özgürlüklerinin kısıtlanmaya devam edeceği anlamına geliyor. O yüzden Türkiye tarafından istenilen bu şartın protokole bağlanması ihtimali bir nebze de olsa umut vadediyor.