Yorumlar

Türkiye'nin Üç Irak Siyaseti: 2015 Yılına Dair Bir Değerlendirme

2002de ABDnin işgali ile başlayan ve 2011de ABDnin askerlerini çekmesi ile sona eren Iraktaki doğrudan sömürge yönetimi, ardında Türkiye-Irak ilişkilerini şekillendiren üç önemli miras bıraktı: Irakın güneyi Şii nüfus ekseninde homojenleşti, Kuzey Irak bölgesi önemli ölçüde Bağdattaki merkezi yönetimden koptu ve işgal döneminde başlayan terör eylemleri ülke siyasetinin temel dinamiğine dönüştü. Bu dinamiklerden ilki Bağdatı İran eksenine çekerken, ikincisi Erbili Türkiyeye yakınlaştırdı, IŞİD (Irak Şam İslam Devleti, al- Dawla al-Islamiya al-Iraq al-Şam,) eksenine oturan üçüncü dinamik ise Ankaranın sadece Irak siyasetini değil bölge siyasetini de ciddi ölçüde değiştirdi. Dolayısıyla Tür- kiye söz konusu olduğunda 2011- 2013 arası dönemde Bağdat ve Erbil üzerinden şekillenen ‘iki Irak siyaseti IŞİD denkleminin ortaya çıkmasının ardından 2014te yerini hızla katılaşan ‘üç Irak siyaseti şeklinde tanımlanabilecek bir ilişkiye bıraktı. Yani Ankara, Irakın kuzeybatı bölgelerini kontrol eden IŞİD, Kuzey Irakta kontrolü elin- de tutan Erbil yönetimi ve Irakın merkezi yönetimi olarak tanımlanabilecek Bağdat ile üç farklı ilişki geliştirmeye başladı. 2015 yılı ise genel olarak bu üç farklı ilişkinin iyice yerleştiği bir siyasal dinamiğe tanıklık etti.

2011de ABDnin askeri ola- rak Iraktan çekilmesinin ardından Bağdattaki yönetimin İrana yakınlaşması ve Sünni Arapları Irak siyasetinden dışlayan bir siyasete yönelmesi ve bunun karşılığında, Ankaranın Sünni Arapların Irak siyasetine entegre edilmesi konusundaki ısrarı, Bağdat-Ankara ilişkilerini önemli bir kriz evresine taşıdı. 2011de başlayan bu kriz dinamiği hızla arttı ve 2014teki bazı yatıştırma çabalarına rağmen, taraflar arasındaki ilişkileri şekillendiren temel dinamik oldu. Buna karşılık özellikle enerji ve PKKyı barış süreci ile tasfiye etme siyaseti üzerinden yakınlaşan Ankara ve Erbil ilişkileri ise, sürekli olarak Bağdatla yaşanan krizin gölgesi altında şekillendi. Erbil yönetiminin Türkiye ile bağımsız bir enerji ilişkisi geliştirmesinin Kuzey Iraktaki Kürt yönetiminin bağımsızlığına giden bir süreci başlatacağını düşünen Bağdat, Ankara ve Erbil arasındaki yakın ilişkiden duyduğu rahatsızlığı sürekli bir şekilde di- le getirdi. IŞİDin 2014te Musul başta olmak üzere Irakın kuzeybatı bölgelerini kontrol altına alması ve Erbil ile Bağdatı ciddi olarak tehdit etmeye başlaması Ankara, Bağdat ve Erbil üçgenindeki dinamikleri önemli ölçüde değiştirdi.
Suriyede 2011de Arap Baharı ile başlayan iç savaşın kuzey kesimde PKKya yakın PYDnin (Parti- ya Yekîtiya Demokrat, Demokratik Birlik Partisi) kantonlar adı altında özerk yönetimler kurması ve 2014te IŞİDin bu kantonlardan biri olan Kobaniyi ele geçirmesini engellemesi, Ankaranın Irak ile ilişkilerini önemli ölçüde etkiledi. İlk olarak, PKK bu yeni süreçte IŞİDle savaş üzerinden kazandığı meşruiyeti Türkiyede kazanıma dönüştürmeye çalışınca, çözüm sü- reci yerini PKK ile askeri mücadeleye bıraktı. İkincisi, PYDye karşılık Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzaniye bağlı peşmerge güçlerinin IŞİD karşısında ilk aşamada, yani 2014 yılında aldığı yenilgi, Erbilin elini zayıflattı. Bu zayıflık, Erbil Ankara ilişkilerinden rahatsız olan PKKnın Barzaniyi yıpratma kampanyasına zemin hazırladı. PKKnın bu siyaseti ile paralel bir şekilde Süleymaniye bölge- sinde etkin olan Celal Talabaninin Kürdistan Yurtseverler Birliği partisi ve Goran hareketi, Barzaniyi hedef alan ve PKKyı destekleyen yeni bir siyasal dinamiği devreye soktular. IŞİD tehdidine ek olarak gelişen bu iki dinamik, Erbil ve Ankarayı barış süreci ekseninde değil güvenlik ekseninde bir araya getirdi ve 2015 yılı Ankara ve Erbil ilişkilerini askeri işbirliği ekseninde yeniden kurguladı. Ankara, Barzaniye bağlı peşmerge güçlerine askeri eğitim sağlamanın yanı sıra, önemli ölçüde silah yardımı da yapmaya başladı.
Ankara-Erbil ilişkilerinin güvenlik konularında işbirliği ekse- nine oturması ve yine Ankaranın IŞİDe yönelik hem ülke içinde hem de Irak ve Suriyede güvenlik operasyonlarına hız vermesi, 2015 yılını önceki yıllardan önemli ölçüde farklılaştırdı. Bu iki gelişmeye ek olarak, Rusya uçağının sınır ihlali nedeniyle 24 Kasımda Türkiye tarafından düşürülmesi ve Moskovanın bu eyleme yönelik sert tepkisi, Ankaranın Irak ile ilişkilerindeki güvenlik dinamiğini daha da artırdı. Örneğin, İran ve Rusya paralelinde bir Suriye siyaseti izleyen Bağdat, başından beri Suriye politikası nedeniyle eleştirdiği Türkiyeyi Irakta işgalci olmakla suçlamaya başladı. Bu doğrultuda Bağdat, peşmerge güçlerinin eğitildiği Musula yakın Başikada bulunan Türk askeri üssündeki asker değişimi ve artırımını derhal durdurması noktasında, Ankarayı uyardı. Fakat PKK eylemlerinin yeniden başlaması ve Rusyanın açıkça PYD ile çalışacağını açıklaması, Ankara için Barzani yönetimi ile birlikte hareket etmeyi ve bu bağlamda Irakın kuzeyinde askeri güç bulundurmasını ciddi bir güvenlik ihtiyacına dönüştürdü. Kısacası, Türkiye-Irak ilişkileri söz konusu olduğunda, kaba hatlarıyla da olsa tek bir ilişki dinamiğinden bahsedebilmek bugün için mümkün değildir. Ankara Bağdat, Erbil ve Musula yönelik üç farklı siyaset izlediği gibi, bu siyasetleri belirleyen dinamikler de çoğunlukla tarafların iradesinin ötesine uzanmaktadır. Rusya ve ABD gibi iki büyük gücün dâhil olduğu, Fransa, Almanya ve İngiltere gibi Batılı güçlerin aktif olarak rol aldığı bir denklemde, İran ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçlerin Iraktaki bu üçlü güç merkezine ilişkin farklılaşan siyasetleri, Türkiyenin Irak politikasını önemli ölçüde et- kilemektedir. Tam da bu nedenle Türkiyenin Irak politikasında sürekli değişen, çok sayıda geri adımı içinde barındıran bir siyasal dinamik ve öte yandan, güvenlik kaygılarının bir hayli merkeze taşındığı siyasal bir algı ile karşı karşıyayız. Rusyanın uçak düşürme olayı sonrasında Türkiyeyi Suriyenin dışına atan hamlesi, bu güvenlik kaygısını daha da artırmıştır. Üstelik Başika örneğinde olduğu gibi, Ankaranın Iraktaki askeri varlığının da meşruiyeti sorgulanmaya başlamıştır.

2015 yılının Türkiye-Irak ilişkilerine bir mirası varsa, o da Ankaranın siyasetini ciddi ölçüde güvenlik eksenine taşıması olmuştur. Bu mirasın etkilerinin uzun bir süre daha devam edeceğini ve Türkiyenin İsraille yakınlaşma örneğindeki gibi, bölge ülkeleriyle ilişkilerinin yanı sıra AB ve ABDye yeniden yakınlaşmada görüldüğü gibi, genel dış politik dinamiklerini de belirleyeceği kolaylıkla öngörülebilir. Bu yönüyle, 2015 yılı söz konusu olduğunda, Türkiye- Irak ilişkilerinin Türkiyenin dış politikasında yapısal değişikliklere neden olabilecek önemde bir dinamiği barındırdığı rahatlıkla söylenebilir.

Bu yazı ilk olarak Orsam'da yayımlanıştır.