Yorumlar

İdam Cezaları ve Mısır’da Demokrasi Tahammülsüzlüğü

En tartışmalı ceza yöntemlerinden birisi olan idam cezası, bugün 58 ülkede uygulanmaya devam etmektedir. Türkiyede 2002 ve ardından 2006 yılında yapılan yasal düzenlemelerle idam cezası tamamen kaldırıldı. ABD, Irak, İran ve Çin idam cezalarında öne çıkan ülkeler arasında yer alıyor. ABDde 2012 yılında 77 kişi hakkında idam kararı verilirken 2013 yılında 39 kişinin infazı gerçekleşti. Uluslararası Af Örgütü verilerine göre 2013 yılı içerisinde dünya genelinde idam edilenlerin sayısı bin 925ti. Çinden elde ettiği verileri güvenilir bulmayan Örgüt, Çine dair sayı belirtmekten kaçınıyor. İdam cezalarına karşı uluslararası toplumda bir farkındalık oluşturmaya çalışan Ölüm Cezasına Karşı Dünya Koalisyonuna (World Coalition Against The Death Penalty) göre ise, Çinde gerçekleşen infazların sayısı 3-4 binin civarında. Af Örgütünün verilerine göre 2013 yılında bu sayı İranda 369, Irakta 169, Suudi Arabistanda 79 olarak gerçekleşti. Dünya Koalisyonu, son yıllarda Irakta idam cezalarının sayısının arttığını ve bu durumun endişe verici olduğunu belirtiyor. Tüm bu sayılara rağmen, Türkiye kamuoyunun gündemine idam cezaları, Bangladeşte Cemiyet-i İslami mensupları aleyhine verilen idam cezalarıyla girdi. Mısırda Müslüman Kardeşler (İhvan) mensuplarına verilen idam cezaları ise, bazı özellikleri itibariyle bu konunun gündemi uzun süre işgal edecek bir nitelik kazanmasına neden oldu.

Dünya genelinde idam cezaları genellikle adi suçlarla mücadele iddiasıyla başvurulan bir yöntem arz ediyor. Bazen bu yöntem, Bangladeş ve Mısırda olduğu üzere, geniş toplumsal desteğe sahip siyasi hareketlerin mevcut iktidarlara meydan okumasını önlemek amacıyla da kullanılabiliyor. Bangladeş ve Mısırdaki idam kararlarının ortak özelliği, İslami hareketlerin hedef alınmış olmasıdır. Mısırın ayırıcı özelliği ise, radikal dönüşümler talep eden halkın Arap uyanışı ile birlikte yakaladığı ivmenin rejim tarafından sona erdirilmek isteniyor olmasıdır.

Bangladeşte 2010 yılında kurulan Savaş Suçları Mahkemesi, 1971 yılında Pakistana karşı verilen bağımsızlık mücadelesi sırasında bağımsızlığa karşı çıkan kişileri, insanlığa karşı suç ve savaş suçu işlemekten yargılayarak idam cezasına mahkûm ediyor. Bu kişiler arasında çoğunluğu Cemiyet-i İslami mensupları oluşturuyor. Bangladeşin en büyük siyasi partilerinden biri olan Cemiyetin başkan yardımcısı Hüseyin Dilaver Seyyidi, Haziran 2012de tutuklandı ve birçok suçla itham edilerek idama mahkûm edildi. Cemiyetin liderlerinden Abdülkadir Molla da, savaş ve insanlık suçlarıyla itham edilerek 2013 Şubatında ömür boyu hapse mahkum edilmişken, bu karar 17 Eylülde idama çevrildi. Söz konusu karar, Aralık ayında Bangladeş Yüksek Mahkemesi tarafından onandı ve kısa bir süre sonra cezası infaz edildi. Uluslararası Hukukçular Birliğinin raporuna göre, Bangladeşte kurulan Savaş Suçları Mahkemesi, hâkim ve savcıların hükümet tarafından atanması dolayısıyla uluslararası standartları karşılamıyor. Aynı zamanda burada insanlar, daha çok düşünce suçuyla yargılanıyor.

Mısırda ise, 2013 Temmuzunda gerçekleşen askeri darbeye karşı çıkan İhvan üyesi 528 kişi hakkında 2014 yılının Mart ayında idam kararı verildi. Nisan ayında, aralarında İhvan Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii ve kapatılan Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Başkanı Saad el-Katatni olmak üzere 683 kişi hakkında daha idam kararı verilirken haklarında idam kararı verilen ilk 528 kişiden 37sinin idam kararı da onaylandı. 491 kişinin cezaları ise müebbet hapse çevrildi. Bu kararlar, hem Mısırda hem de Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerinde düzenlenen gösterilerle protesto edildi. T.C. Dışişleri Bakanlığının yanı sıra AB ve BM gibi kuruluşlar tarafından da kınama açıklamaları yapıldı. Mısırda idam kararlarının yanı sıra, İhvan dışında, örneğin 6 Nisan Hareketi benzeri oluşumların mensupları da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Bunun yanı sıra darbe karşıtı öğrenciler okullardan atılmaya devam ediyor.

Mısırda verilen idam kararlarını dünya genelinde verilen kararlarla birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Böylece, Mısırda yaşanan son gelişmeleri ve 3 Temmuz darbesinin lideri yeni Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisinin İhvan hakkındaki son açıklamalarını doğru bir şekilde anlamlandırmak mümkün olabilecektir. İlk önce idam kararlarının zamanlamasına ve sayısına odaklanmak gerekiyor. Basında yer alan bilgilere göre dakikalar içerisinde verilen idam kararları toplamda bin 211 kişiyi kapsıyor. Bu idam kararları, Mısırın Arap uyanışını yaşadığı ve 30 yıllık Mübarek iktidarını devirdiği sürecin ardından geldi. Aslında idam kararları, ülkenin demokratik seçimle iktidara gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursinin 3 Temmuz 2013 darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldığı, İhvanın kurumlarının kapatıldığı, Arap uyanışının, Tahrir Meydanındaki diğer aktif eylemcilerinin tutuklandığı sürecin ve anayasa referandumuna olan yaklaşık %38lik düşük katılım oranının bir devamı niteliğinde. Bunu dünya genelindeki idam sayılarından yola çıkarak anlamak mümkün. Çünkü en azından günümüz dünyasının hiçbir yerinde bir defada bu kadar çok sayıda idam kararı alınmış değil. Dolayısıyla bu kararlar, her ne kadar görünüşte İhvan mensuplarına karşı alınıyor olsa da, toplumsal desteği geniş bir hareket üzerinden tüm Mısır halkını rejim değişikliğine yönelik kararlılıklarından vazgeçirmek ve yaptıklarından dolayı cezalandırmak niyeti taşıyor. Diğer bir ifadeyle toplumsal hareketlerin radikal bir biçimde sindirilmesi hedefleniyor.

Sisinin seçimler öncesinde, cumhurbaşkanı olması durumunda “İhvan diye bir şey olmayacak” diyerek örgütü yok etmekle tehdit etmesi, söz konusu niyeti daha bariz bir hale getiriyor. Arap uyanışı sırasında Mısır halkının taleplerinden bir tanesi, fikir ve düşünce hürriyetini garanti altına alacak bir şekilde demokrasinin tesis edilmesiydi. Bu talep, özgür bir şekilde örgütlenme hakkını da kuşatmaktadır. Netice itibariyle, Mısırda on yıllardır devam edegelen rejimin mensuplarından iki kişinin cumhurbaşkanlığı adaylığına izin verilmesi ve seçimin galibinin kim olacağının şimdiden belli olması, demokrasi ve özgürlük taleplerinin karşılanmayacağını ve aksine bu taleplerin her türlü zor kullanılarak bastırılacağını gösteriyor. Bu durumda İhvan, Arap uyanışının günah keçisi haline getiriliyor. Zira demokrasi uygulamaları, toplumsal tabana sahip olan yapıların, taleplerini sistem içerisinde demokratik yollarla elde etmeye teşvik edildiğini gösterirken, Mısırda artık demokrasi yerine tehditle mücadele algısı öne çıkarılıyor.