Yorumlar

Türkiye için Karar Vakti: Ya Önleyici Ya Zorunlu Müdahale

Ömer Behram Özdemir

Son haftalarda PKKnın Suriye kolu olan YPGnin öncülük ettiği Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) ABD desteği ile DAEŞin Suriyedeki merkezi konumundaki Rakkaya tarruza geçeceğine dair haber, uluslararası gündemi işgal etmiştir. Lakin operasyonun, en azından ilk safhasının Rakka merkezini hedef almaktan ziyade Rakkanın kuzey kırsalındaki bazı köylerden ibaret olduğu görülmüştür. Sünni Arap nüfusun yoğun olduğu, hele de nüfus olarak YPG hakimiyetindeki çoğu kasabadan büyük olan Rakkaya operasyon oldukça maliyetli gözükmektedir. Keza söz konusu operasyonda DAEŞin bölgeden çıkarıldığını farzetsek de bu kez bir Kürt-Arap savaşı gibi istenmeyen bir ihtimal söz konusudur. Tel Abyad ve Hasekenin bazı kesimlerin YPGnin hakimiyeti ele geçirmesi ve Arap nüfusu bölgeden uzaklaştırıcı eylemlerde bulunması olası Rakka savaşının yol açacağı etnik temelli bir savaşın temelsiz olmadığını göstermektedir. Yine de sahadan gelen bilgiler YPG öncülüğündeki SDG unsurlarının Fıratın batısında ilerleyerek DAEŞin elindeki Menbice operasyon hazırlığında olduğunu göstermektedir. Bu durum ise Fıratın batısını “kırmızı çizgi” olarak dillendiren Türkiyenin kırmızı çizgilerinin karşı bir hamle yapılmadığı müddetçe anlamsız hale gelmesiyle sonuçlanacaktır.

Yeni hamle arayışları

ABDnin Suriyenin kuzeyindeki muhaliflere DAEŞ ile savaşta verdiği “göstermelik” destek YPGye verilen destek ile kıyaslandığında hem yetersiz hem de art niyetli eylemler olarak gözükmektedir. DAEŞe karşı mücadelede ciddi destekten muaf tutulan, YPG ve DAEŞ tarafından sağılı sollu kuşatılmışken havadan da Rusya tarafından hedef alınan muhalif unsurların DAEŞe karşı doğal başarısızlıkları ABD tarafından “Muhalifler beceremiyorsa YPG becerir” şeklinde Türkiyenin önüne kabul etmesi gereken nihai bir sonuç olarak konulmakta. Her ne kadar içerisinde YPG haricinde bazı Arap unsurlar yer alsa da olası Menbic harekatı ve devamının YPGnin Türkiye-Suriye sınırında neredeyse tam bir hakimiyeti ile sonuçlanması olasıdır. Bu durum ise Türkiyenin Suriyede ellerinin bağlanmasına yol açacaktır. Lakin daha da vahimi PKKya karşı verilen mücadelenin daha da sıkıntılı ve zahmetli hale gelmesi demektir. Türk dış politikasında yeni dönemde özellikle Suriye mevzusunda yeni hamle arayışlarının olacağına dair söylentiler yükselmektedir. Lakin yeni ittifaklar ve söylemlerin sahada karşılığının olması için görünen o ki Türkiye riskler ve maliyetler hesaplanarak taşın altına elini koymak durumundadır. ABD ile en azından kuzey Suriye ve YPG hususunda Türkiyenin menfaatine bir işbirliğinin pek mümkün olmadığı artık ortadadır. Türkiye PKK ile kendi sınırları içerisinde oldukça sıcak bir savaş yaşarken müttefik ABD ordusunun unsurları Suriyede kolları PKKnın Suriye kolunun logolarıyla operasyonlarda poz vermekte. ABD tarafından YPGye DAEŞ ile savaşta kullanması için verilen silah, mühimmat ve askeri eğitimin Türkiye içerisinde TSKya karşı kullanılmayacağının da elbette herhangi bir garantisi yoktur. Keza Suriye haritasında son üç yılda şahit olunan değişikliklere bakılınca YPGden kaynaklı tehdit daha da ciddileşmektedir. Bugün YPG kontrolünde bulunan Tel Abyad şehri ve Haseke vilayetinin ekseriyeti ABD destekli operasyonlar ile DAEŞten ele geçirilmiştir. Lakin DAEŞ de bu bölgeleri çoğunluğu Türkiye ile yakın ilişkilere sahip olan muhaliflerden ele geçirmiştir. Ankaradan bakıldığında görülen tablo DAEŞin muhaliflere saldırılarında muhaliflere ciddi bir destek vermeyen ABDnin bu bölgeler DAEŞin eline geçtikten sonra YPG eliyle haritada değişiklikler yaptığıdır. YPGnin bu ilerlemesinin Suriye ve Türkiyenin geleceğiyle alakalı çeşitli sonuçları olacaktır. Suriye açısından ilerleyen dönemde üniter yapının bozulması manasına gelecek ABD destekli YPG hakimiyeti kitleler açısından ise yukarıdaki satırlarda bahsedildiği üzere etnik temelli bir çatışmaya yol açabilir. Böylesi bir çatışma yine sadece Suriye ile sınırlı kalmayarak Iraka da sirayet edebilir. Türkiye açısından ise hem Suriyeli muhalifler ile Ankaranın bağlantısını doğal olarak da Türkiyenin Suriyedeki etkisini zayıflatacaktır YPGnin devam eden ilerleyişi. Bununla beraber hem Türkiye ABD ittifakı belki uzun yıllar onarılamayacak kadar zarar görecek hem de Türkiye yeni bir “sınır ötesi harekatlar” dönemini bu kez Suriye merkezli şekilde yaşayacaktır. Zira artık PKK Türkiyenin Irak ile sahip olduğu dağlık sınırlarda değil Suriyede sınırın öte tarafındaki şehir ve kasabalarda da varlık sahibidir. Ve hem askeri mücadelenin yayıldığı alan hem de yöntemler açısından TSK yeni askeri stratejiler üretmek zorunda kalabilir.

İncirlik meselesi

Bu şartlar altında Türkiye gerek İncirlik meselesi gerekse de Azez-Menbic-Cerablus hattına dair doğrudan müdahaleyle alakalı hayati kararlar almak durumunda kalabilir. İlerleyen yıllarda başta PKK olmak üzere Türkiye tüm güney sınırında sürekli bir terör tehdidi ile kalmamak için bugün “önleyici müdahale”de bulunabilir. Olası müdahalenin ekonomik ve askeri kayıplara yol açacağı aşikardır. Bunlar göze alınamayacak riskler olarak kabul edilebilir ve hali hazırdaki bekle ve gör stratejisine devam edilebilir. Lakin DAEŞin boşalttığı bölgelere ABD desteği ile YPGnin yerleştiğini göz önüne alırsak bekle ve gör stratejisi de orta vadede Türkiyenin mecbur kalacağı “sınır ötesi” operasyonlara gebe sonuçlar doğuracaktır. Halepin kuzeyindeki Azez-Mare-Carablus-Menbic hattı artık sadece muhaliflerin Halepteki varlığı için değil Türkiyenin ulusal sınırlarının güvenliği açısından da hayati bir savunma hattı konumuna gelmiştir. Bugün DAEŞ mevzilerinden Kilise atılan roketlerin yaşattığı terör ortamı Kilisin karşısında YPGnin hakim olduğu bir senaryoda daha farklı ama yine Türkiyeyi tehdit edecek bir şekilde tezahür edebilir. Bu açıdan bakıldığında Türkiyenin kırmızı çizgilerini korumak için harekete geçmesi ya da kırmızı çizgilerinden vazgeçmesi arasında seçim yapma zamanı gelmiştir.

Bu yazı ilk olarak Star‘da yayımlanmıştır.