Yorumlar

Siyasetin Cambazı Netanyahu: Bir Taşla Üç Kuş Vurmak

Abdel Fattah al Sharif (21) adındaki Filistinli bir gencin 24 Mart 2016 tarihinde Batı Şerianın El-Halil kentinde İsrail askerlerine yönelik bıçaklı saldırı girişimi sonrası etkisiz hale getirilip yüzüstü olarak yere yatırılmış haldeyken İsrail ordusunda görevli 19 yaşındaki Elor Azaria isimli asker tarafından vurularak öldürülmesinin görüntüleri bir BTselem aktivisti tarafından medyaya servis edildi. Fakat bu tarihten sonra yaşanan gelişmelerin 20 Mayısta İsrail Savunma Bakanı Moshe Ya'alonun hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifasına yol açabileceğini öngörmek hiç de mümkün değildi. Ancak işin içinde Likud Partisinin lideri ve İsrail Başbakanı Netanyahu olduğunda yaşananların gerçekten tesadüf mü yoksa politik bir kurmacanın sonucu mu olduğu konusunda tahminlerde bulunmak zorlaşmaktadır. Zira son birkaç gün içerisinde İsrail siyasetinde öylesine tuhaf ve beklenmedik gelişmeler yaşanmıştır ki bunların arkasındaki kişi olan Netanyahuya “siyaset cambazı” yakıştırması yerinde olacaktır.

İlk Hedef Savunma Bakanı Yaalon

Her şey Savunma Bakanı Yaalonun Elor Azaria adlı askerin “savunmasız” bir Filistinliyi “yargısız infaz” etmesinin hem ulusal hem de uluslararası hukuk gereği suç sayıldığını ve İsrail devleti ve ordusunun töhmet altında kalmaması için en iyi seçeneğin askerin yargılanması olduğunu belirtmesi üzerine başladı. Askerin “görevini” yaptığı ve yargılanması halinde benzer durumda kalan diğer askerlere “kötü örnek” olacağı, dolayısıyla da bunun bir savunma zafiyeti yaratacağı gerekçesiyle Başbakan Netanyahu Yaalonun düşüncesine itiraz etmiş ve ikili arasında süregelen adı konulmamış anlaşmalık açık bir şekilde su yüzüne çıkmıştır. Uzun süreden beri Likud Partisinin Netanyahudan sonraki muhtemel liderlerinden Moshe Kahlon, Gideon Saar ve eski Genelkurmay Başkanı olan Gabi Ashkenazi gibi isimlerle birlikte adı zikredilen Yaalonun  parti ve ordu içerisindeki etkisinin artmasının Netanyahuyu rahatsız ettiği dile getirilmekteydi.

2002den 2005e kadar İsrail Genelkurmay Başkanlığı da yapan eski bir asker olması hasebiyle  Yaalonun ordunun komuta kademesiyle ilişkileri gayet iyi bir seviyedeydi. Hatta Genelkurmay Başkan Yardımcı olan General Yair Golanun Holokost Anma Töreninde İsrailin Filistinlilere yönelik uyguladığı politikaları 1930lu yılların Nazi Almanyasındaki politikalara benzetmesi üzerine başlayan tartışmalarda Genaral Golanı destekleyerek Netanyahuyu ve kabinenin pek çok üyesini karşısına almıştır. Aslında bizzat Filistinlilere yönelik uygulanan aşırı şiddet politikalarının mimarlarından olan Yaalon, son zamanlarda uluslararası toplumda İsraile yönelik olumsuz politikaların artmaya başlaması ve Beyaz Saray da dahil olmak üzere azalan desteğin tekrar eski seviyesine getirilmesi için uluslararası toplumun hassasiyetlerine dikkat edilmesi gerektiğini dillendirmeye başlamıştı. Hatta bazı generallerin Filistinlilere yönelik uygulanan sert politikalardan duydukları kişisel hoşnutsuzluklarını dile getirmelerini Yaalonun tutumuyla ilişkilendirenler de mevcuttur.

Yaşanan son olaylardan sonra Netanyahunun Yaalonu başka bir bakanlığa kaydırarak onun orduyla iletişimini kesme ve parti içerisindeki etkisini azaltma hazırlığında olduğu tahmin edilen bir gelişmeydi. Ancak Yaalonun başka bir bakanlığı kabul etmeyerek uhdesinde bulunan Başbakan Yardımcılığı ve Savunma Bakanlığından ve de milletvekilliğinden istifa etmesinden sonra yaptığı veda konuşmasında “Netanyahuyu Likud Partisinin ve İsrail Devletinin imajına zarar vermekle suçlaması ve ülkenin gittikçe aşırılığa kaydığını belirterek bundan endişe duyduğunu” söylemesi manidardır. Bahsettiği radikalleşmenin mimarı olan kabinenin bir bakanıyken bu durumdan rahatsızlık duymayan Yaalonun istifaya zorlanmasının ardından tam aksi minvaldeki görüşleri dile getirmesi de bir o kadar dikkat çekicidir.

Liberman Tercihi: Eleştirenlere Sorumluluk Yüklemek

Yaalonun ardından savunma bakanlığına 33. Hükümet döneminde Netanyahunun koalisyon ortaklarından olan İsrail Evimiz (Yisrael Beytenu) partisinin lideri Evigdor Libermanın atanması ise siyasi gözlemcileri dahi şaşkına çeviren bir gelişme olmuştur. Zira 2014 Aralığında koalisyon ortakları arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar üzerine Netanyahunun erken seçim kararı almasından sonra Liberman “bir daha Netanyahu ile ortak olmayacağını” açıklaması üzerine İsrail Evimiz Partisi 17 Mart 2015 tarihinde yapılan genel seçimlerde % 5.10 oy ile 6 sandalye kazanmasına rağmen, Netanyahu liderliğindeki Likud Partisinin tahminlerin aksine % 23.40 oyla 30 sandalye kazanarak seçimden birinci parti olarak çıkmasıyla kurulan koalisyonun dışında kalmıştır. Hükümetin kurulduğu 14 Mayıs 2015 tarihinden itibaren Netanyahunun şahsında mevcut hükümetin özellikle Yahudi yerleşimciler, İsrail-Filistin barış süreci, ABD ile ilişkiler ve İran Nükleer Anlaşması konularındaki politikalarını yoğun bir şekilde eleştiren Libermanın aradan geçen bir buçuk yıl içerisinde kendi söylemleriyle çelişecek bir şekilde Netanyahunun bakanlık ve koalisyon ortaklığı teklifini kabul etmesi ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.

Koalisyona İsrail Evimiz Partisinin de katılmasıyla İsrailin zaten eleştirilen aşırı güvenlikçi politikalarının daha da aşırılığa kayacağı ve bu durumun müttefikler tarafından hoş karşılanmayacağı görüşünde olanları şaşırtan diğer gelişme ise ABDden gelen açıklama olmuştur. Libermanın koalisyonun yeni ortağı olarak hükümete girdiği haberinin henüz resmi olarak açıklanmadığı 22 Mayıs Pazar akşamında ABD Dışişleri Bakanlığından gelen “Libermanın Savunma Bakanı olması İsraile yönelik ABD askeri yardımlarında bir kesintiye yol açmayacak” açıklaması beklentileri boşa çıkarmıştır.

Libermanın Savunma Bakanı olarak koalisyonda yer almasına karşı olanlar için son bekleti ise, Maliye Bakanı olan Kulanu lideri Kahlon tarafından İsrail Evimiz Partisinin koalisyon ortaklığı için “Rusyadan gelen göçmenlere yönelik emeklilik yasasında düzenleme yapılarak, mevcut durumun biraz daha düzeltilmesi” şartının kabul edilmeyeceği idi. Ancak Netanyahunun da araya girmesiyle bu pürüz de aşılarak 25 Mayıs Çarşamba günü koalisyon protokolü imzalanmış ve Liberman resmi olarak Savunma Bakanlığına atanmıştır.

Milli Birlik Hükümetine Gerek Kalmadı: Herzogun Çöküşü

Daha bir hafta öncesine kadar hükümetin Filistin tarafıyla yürüttüğü görüşmelerin tıkanmasından dolayı uluslararası toplumdan gelebilecek tepkilerin bir nebze olsun hafifletilmesi ve yeni ortaklık sayesinde gelecek ilave destek ile Kneseette (İsrail parlamentosu) korkulu rüya görmekten kurtulmak amacıyla ana muhalefet partisi olan Siyonist Birlik (İşçi Patisi ve Hatnuah Partisinin ittifakından oluşmaktadır) lideri Isaac Herzog ile Başbakan Netanyahu arasında samimi bir koalisyon müzakeresi yürütülmekteydi. Özellikle İsrail ile Filistin arasındaki sorunlara çözüm bulunabilmesi için Filistinliler ile müzakere edilmesini destekleyen Siyonist Birlik ittifakının da katılacağı geniş tabanlı bir milli birlik hükümetinin kurulmasına ramak kalmışken Yaalondan boşalan Savunma Bakanlığına Libermanın atanmasıyla görüşmeler anlamını yitirmiştir. Likud Partisinin liderliğinde Knessetin salt çoğunluğu olan 61 sandalye desteğiyle bıçak sırtında devam eden sağcı koalisyon hükümetine İsrail Evimiz Partisinden muhtemelen gelmesi beklenen ilave 6 sandalyeyle hükümetin desteği 67ye çıkmış olacaktır ki bu durum Netanyahu ile Herzog arasında sürdürülen müzakerelerin neden sona erdiğini gösteren yegane işarettir.

Aslına bakılırsa Herzog ile Netanyahu arasında sürdürülen görüşmelere Herzogun kendi partisinden de itirazlar gelmekteydi. Özellikle Siyonist Birliği oluşturan ittifakın diğer tarafı olan Hatnuah Partisinin lideri ve 33. hükümette Adalet Bakanı olarak Netanyahunun koalisyon ortağı olan Tzipi Livni, “Netanyahuya güvenilemeyeceği ve verilen sözlerin hiçbirisinin tutulmayacağı” gerekçesiyle muhtemel bir işbirliğine şiddetle karşı çıkmaktaydı. Dolayısıyla bütün itirazlara rağmen sürdürülen müzakereler başarı ile sonuçlansa ve Herzog Dışişleri Bakanı olsa bile bu birlikteliğin uzun soluklu olmayacağı tahmin edilmekteydi. Gerçi Herzogun kendi partisinin desteğini almak için Dışişleri Bakanlığına ilave olarak 7-8 bakanlık daha istediği ve bunların arasında en önemlisinin ise halihazırda  Naftali Bennett liderliğindeki Yahudi Evi (HaBayit HaYehudi) Partisi milletvekillerinden  Ayelet Shaked tarafından yürütülmekte olan Adalet Bakanlığının Tzipi Livniye verilmesi olduğu görüşmelerden sızan bilgiler arasındaydı. Ancak Bennettin Adalet Bakanlığının kendi partisinden alınması halinde koalisyondan ayrılabileceklerini belirtmesi üzerine Netanyahunun Yahudi Evi Partisinin sahip olduğu 8 sandalyeyi kaybetmeyi göze alamadığı ve bu yüzden Siyonist Birlik ile yürütülen müzakerelerde tavizkar bir tutum sergilemediği anlaşılmaktadır. Zira görece benzer siyasi görüşlere sahip olduğu Yahudi Evi Partisinden 8 milletvekillik desteğini Siyonist Birlikten sağlayacağı 24 sandalyelik sayısal olarak avantajlı ama muhtemelen uygulamada sorunlu bir desteğe tercih etmiş gözükmektedir.

Sonuç yerine,

Gelinen noktada Netanyahu yaptığı hamlelerle önce parti içerisindeki en ciddi rakibi olan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Yaalonu devre dışı bırakmıştır. Hatta bazı gözlemciler tarafından bu hamleyle aralarında görüş ayrılığı olan ordunun komuta kademesine örtülü bir şekilde gücün kendisinde olduğu mesajını vermiştir. Bazı yorumcular bu hamleyi orduya yönelik sivil bir darbe olarak yorumlasa da Netanyahunun Başkomutan olarak ordu üzerindeki otoritesini sağlamlaştırmasının darbe olarak yorumlanması gerçeği yansıtmamaktadır.

Ardından Savunma Bakanlığına Yaalonun yerine aralarında soğukluk olduğu bilinen ve her fırsatta şahsen Netanyahuyu ve hükümetini eleştiren Libermanı atayarak Libermanın temsil ettiği aşırı sağcı ve yerleşimcilerden oluşan gruplardan gelen “Filistinlilere yönelik yumuşak politikalar takip ediliyor” eleştirilerini boşa çıkarıp bu grupların da desteğini kazanmıştır. Takip edilen güvenlik politikalarının başarılı olması durumunda hükümetin başı olması hasebiyle buna ortak olurken, herhangi bir başarısızlık durumunda ise ordu bürokrasinin başındaki isim Liberman olacağından Netanyahu görece daha az zarar görecektir.

Son hamle ise, 2015 seçimlerinde Beyaz Saray tarafından Likud Partisine karşı örtülü de olsa desteklenen ve iktidara gelmesi beklenirken sürpriz seçim sonuçlarına göre % 18.67 oyla ancak 24 sandalyede kazanarak parlamentoda ana muhalefet görevini üstlenmek durumunda kalan Siyonist Birlik ittifakının lideri olan Herzog ile Netanyahu arasında uzun süredir devam eden müzakerelerin bitirilmesi olmuştur. Tam da müzakerelerde sona gelindiği ve yakın zamanda Herzogun halihazırda Netanyahunun uhdesinde tuttuğu Dışişleri Bakanlığına atanacağı telafuz edilirken 20 Mayısta Yaalonun istifasıyla boşalan Savunma Bakanlığına 22 Mayısta Libermanın atanması bütün planları altüst etmiş gibi gözükmektedir.

Mayıs 2015 döneminde koalisyon çalışmaları yapılırken Libermanın olumsuz tutumu nedeniyle koalisyon dışında tutulan İsrail Evimiz Partisinin için Libermanın bakanlık davetine icabet göstermesi sonrası artık koalisyona katılması için hiçbir engel kalmadığından Netanyahunun Herzogdan gelecek şartlı katkıya ihtiyacı kalmamış gözükmektedir. Kendisi için Dışişleri Bakanlığını, ortağı Tzipi Livni için Adalet Bakanlığını isteyen Herzog bunlara ilave olarak Filistin tarafıyla yürütülecek müzakerelerin de kendisi tarafından yapılmasını ve kendi politikalarıyla çelişen hükümet kararlarında veto hakkı talep etmekteydi. Aslında Netanyahu için çok büyük tavizler anlamına gelen bu taleplere kritik parlamento aritmetiğinde daha rahat nefes almak ve Batıya karşı çözüm yanlısı gözükmek için zoraki de olsa boyun eğmek cazip gelmiyordu. Libermanın katkısıyla Herzogun acı reçetesine katlanmak zaruriyeti ortadan kalkmış ve Netanyahu bu sayede hem rakibine taviz vermekten kurtulmuş hem de başarısızlıkla sonuçlanan görüşmelerden sonra Herzogun ittifak içerisindeki konumu tartışmalı hale gelmiştir. Kendisine yapılan istifa çağrılarına şimdilik direnen Herzogun bu baskıya daha ne kadar dayanabileceği belli olmamakla birlikte muhtemel istifadan sonra Siyonist Birlik ittifakının dağılması da sürpriz olmayacaktır.

Görüldüğü üzere Netanyahu bir taşla; Yaalonu tasfiye etmiş, Libermanı hükümete sokarak inisiyatif almasını sağlamış, Siyonist Birliğinde katılımıyla kurulacak milli birlik hükümeti görüşmelerini bitirerek Herzogun aşırı taleplerine muhatap olmaktan kurtulmuş ve en güçlü rakibini siyaseten çok zor bir duruma sokmuştur. Gelecek günlerin nelere gebe olduğu bilinmez ama şimdilik Netanyahu sergilemiş olduğu siyasi cambazlık sayesinde İsrail siyasetindeki yerini sağlamlaştırmış gibi gözükmektedir.