Yorumlar
İsrail’in Demokrasi Sınavı: Şeffaflık Yasa Tasarısı Tartışmaları
İsraildeki politik gündemi uzun süreden beri meşgul eden ve iktidar ile muhalefet arasında sert tartışmalara sebep olan “STKların şeffaflığı” (NGOs Transparency Bill) yasa taslağının parlamentodaki ilk raundu 9 Şuabat 2016 tarihinde tamamlandı. 43 ret oyuna karşı 50 kabul oyuyla kanunlaşma sürecinin ilk aşamasını geçen taslak henüz kanunlaşmamakla birlikte, Netanyahu hükümetinin yoğun iç ve dış baskılara rağmen biraz kırpılarak da olsa bu taslağı parlamento gündemine taşıması başarı olarak görülmektedir. Zira Adalet Bakanı Ayelet Shaked tarafından Kasım 2015 döneminde gündeme getirilen fakat sert iç muhalefet ve ABD ile Almanya gibi müttefik ülkelerin itirazları yüzünden kanun taslağı ancak 18 Ocak 2016 tarihinde parlamento gündemine alınabilmiştir.
Yapılmak istenen hukuki düzenlemenin sadece 2011 tarih, 5771 sayılı ve “Yabancı Politik Varlıklardan Sağlanan Desteğin Bildirim Yükümlülüğü” isimli kanunun birinci bölümünde yer alan “yabancı şirket” tanımlamasının “kamu yararına faaliyet gösteren şirket” olarak değiştirilmesi olarak sunulmasına rağmen, 5776-2016 sayılı kanun taslağı genel olarak İsrailde faaliyet gösteren Sivil Toplum Kuruluşlarının almış oldukları yurt dışı kaynaklı desteklerin ve bağışların kontrol altına alınarak STKların özgürlük alanlarının kısıtlanmak istenmesi olarak algılanmaktadır. Taslağın diğer maddelerindeki hükümler de bu algıyı doğrular niteliktedir. Taslaktaki yeni hükümler; bağış alan STKların yıllık finansal raporlarının eksiksiz ve doğru bir şekilde yayınlanmış olması, alınan bağışların kaynaklarının tam olarak belirtilmesi, ana bağışçının belirtilmesi, yönetim ve denetim mekanizmalarının seçilmiş kişilerden oluşması, kuruluşların kanuni temsilcisinin belirli olması, kuruluşlarca yapılan araştırmaların sonunda yayınlanan raporların veya diğer yayınların kimin tarafından finanse edildiğinin belirtilmesi, bu yayınların kamuya açık olması her türlü erişim yönteminden istifade edilerek görünür hale getirilmesi ve belki de en fazla tartışmalı madde olan bu teşekküllerde kamu temsilcilerinin bulundurma zorunluluğu olarak göze çarpmaktadır.
Tasarının İsrail İç Siyasetine Yansımaları
Şeffaflık tasarısı tartışmaları İsrail politikasındaki derin görüş ayrılıklarını daha görünür hale getirmiştir. Hatta taraflar arasındaki görüş farklılığı öyle bir seviyeye gelmiştir ki, şeffaflık tasarısının evrensel bir yönetişim normu olduğunu iddia eden hükümet kanadı ve sağcı gruplar tasarıyı eleştiren muhalefeti ihanetle suçlamıştır. Başını Siyonist Birlikin çektiği muhalefet ve diğer sol gruplar ise, tasarıyla sol tandanslı STKların kontrol altına alınmak istendiğini ancak Yahudi yerleşimcilere ve diğer dini radikal gruplara destek veren STKların ise kayrıldığı iddiasıyla hükümeti ayrımcılık ve diktatörlükle suçlamışlardır. Muhalefetin iddiasına göre insan hakları, insani yardım, azınlık hakları, ırk ve cinsiyet eşitliği konularında faaliyet gösteren Peace Now, Breaking the Silence, BTselem, Adalah, HaMoked, Yesh Din gibi STKlar devletten fazla bir destek almadıkları için yaşamsal olarak dış yardımlara muhtaç iken özellikle Yahudi yerleşimcilerin ve diğer dini grupların menfaatleri için mücadele eden Yesha Council, Im Tirtzu, Elad Foundation gibi sağ görüşlü STKlara kamu fonlarının tahsis edilmesi nedeniyle tasarıyla hayata geçirilmesi planlanan kontrol ve denetim mekanizmalarından muaf tutulmakta ve ayrımcılık yapılmaktadır.
İsrail hükümetinin ülkede faaliyet gösteren sol görüşlü ve içerisinde Filistinlilerin bulunduğu STKlar ile iyi ilişkileri olmadığı bilinen bir gerçektir. Özellikle 2014 yazında yaklaşık 50 gün süren Gazze ablukası esnasında İsrailin bu bölgede yaşayan Filistinlilere orantısız güç kullandığı, hastane ve okul gibi binaları bombalayarak aralarında kadın ve çocukların bulunduğu onlarca sivili öldürdüğü gerekçesiyle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine (UNHCHR) başvuran ve İsraile yaptırım uygulanmasını talep eden STKlar yüzünden zor durumda kalan İsrail hükümeti o tarihten itibaren bahse konu STKları kontrol altında tutmaya gayret etmektedir. Buna ilave olarak 20 Temmuz 2015 tarihinde BM Ekonomik ve Sosyal Konseyinin (UNECOSOC) Filistin Dönüş Merkezi (The Palestinian Return Centre, PRC) isimli kuruluşa, İsrailin Filistin Dönüş Merkezi ile HAMAS arasında doğrudan ilişkili olduğu gerekçesiyle itiraz etmesine rağmen Hükümet Dışı Organizasyonlar Komitesinde danışmanlık statüsünün verilmesi İsrailin yoğun tepkisine yol açmıştır. İsrailin BM daimi temsilcisinin yardımcısı olan Büyükelçi David Roet, “BMnin almış olduğu kararın emsal teşkil edeceği ve terör örgütleriyle ilişkili muhtelif STKların da aynı yöntemi izleyerek BM nezdinde temsil edilmesinin yolunun açılacağı” gerekçesiyle BMyi eleştirmiştir. Son olarak da Filistin İnsan Hakları Merkezi, El-Mizan İnsan Hakları Merkezi, Ed-Damir İnsan Hakları Kurumu, El-Hak İnsan Hakları Kurumu isimli Filistinli insan hakları örgütlerinin İsrailin 2014 Gazze operasyonundaki eylemlerinin savaş suçu sayılarak cezalandırılması maksadıyla İsraili Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) şikayet etmesinin hükümeti şeffaflık tasarısı gibi bir önlem almaya zorladığı ileri sürülmektedir.
İsrail Resmi Basın Bürosunun yeni yıl münasebetiyle düzenlemiş olduğu organizasyonda yabancı basın mensuplarıyla bir araya gelen Başbakan Netanyahu, şeffaflık tasarısıyla ilgili yöneltilen soruya “adı şeffaflık olan bir kanun tasarısının neden anti-demokratik olduğunun ileri sürüldüğünü anlamakta zorluk çektiğini ve bu eleştirilerin ancak yabancı devletlerin bu kuruluşları finansmanının ifşa edilecek olması nedeniyle yapıldığına inandığı” şeklinde cevap vermiştir. Tasarının mimarı ve en büyük destekçisi olan Adalet Bakanı Shaked tarafından Washington Posta verilen mülakatta ise, “STKlara yabancı devletler veya diğer bağışçılar tarafından mali destek sağlanmasını yanlış bulmadığını ama bu sistemi yeniden düzenlemek gerektiğini, benzer bir kanunun ABDde de geçerli olduğunu dolayısıyla bu konuyu bu kadar abartmaya gerek olmadığını” belirtmiştir. Fakat söyleşinin devamında söylediği “ yabancılar kendi politikalarının uygulanması ve desteklenmesi için bu STKlara destek oluyorlar” açıklaması İsrail hükümetinin ABD dahil STKlara fon sağlayan yabancı devletlere ve bu fonları alarak ülkede bu devletlerin istekleri doğrultusunda kamuoyu oluşturmaya çalışan STKlara güvenmediği sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca bakanın “eğer muhafazakar eğilimli STKlar da bu kadar yabancı destek alsalardı onlar da kontrol altına alınırdı” diyerek niyetlerini ortaya koymuştur.
Görüldüğü üzere İsrail hükümeti STKların aldığı yurt dışı kaynaklı destekleri kontrol ederek bu kuruluşların faaliyetlerini sıkı biçimde denetim altında tutmak istemektedir. İsrailin kuruluş felsefesinde yer alan çok seslilik, düşünce özgürlüğü ve etkili sivil toplum oluşturulması gibi değerleri aşındırma pahasına atılan bu adımların arka planına bakıldığında ise; 2015 genel seçimlerinde ABDnin destek verdiği STKların iktidar partisi Likud aleyhine propaganda yaparak halkı ABD politikalarıyla daha uyumlu bir tavır takınan Siyonist Birlike yönlendirmeye çalışması, yönetimlerinde çoğunlukla Filistinlilerin olduğu STKların Avrupa ülkelerinde yaptığı lobiler sayesinde son zamanlarda pek çok Avrupa ülkesinin işgal altındaki topraklarda ve Yahudi yerleşimci bölgelerinde üretilen İsrail mallarına uyguladığı boykot, BMnin Filistinli bir STKyı Ekonomik ve Sosyal Konseyin danışma komitesine kabul etmesi gibi İsraili rahatsız eden gelişmeler olduğu görülmektedir.
İsrailde Sivil Toplum Kuruluşları ve Dış Yardımlar
İsrailde değişik konularda faaliyet gösteren ve farklı ideolojik görüşte irili ufaklı yaklaşık 500.000 adet STK olduğu tahmin edilmektedir. Bunların yaklaşık 400 adedinin insan hakları, insani yardım, barış inşası ve eşitlik gibi evrensel değerleri referans alarak faaliyet gösterdiği değerlendirilmektedir. İsrail hükümetinin sol eğilimli STKlara yönelik yapmış olduğu “yabancı devletlerden ve fonların büyük miktarda destek aldıkları” eleştirilerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını ortaya çıkarmak maksadıyla, başta İsrail olmak üzere dünyanın sorunlu bölgelerinde faaliyet gösteren muhtelif STKların çalışmalarını izleyerek yerel ve küresel etkilerini ölçen Kudüs merkezli “NGO Monitor” isimli kuruluşun çalışmaları incelenmiştir. NGO Monitorun yayınladığı 2015 Etki Raporunda söz konusu kanun taslağının gerekçesini çürüten veriler olduğu tespit edilmiştir.
Rapora göre, 2012-2014 arasındaki gelirlerini finansal rapor halinde internet sayfalarından paylaşan 27 adet STKnın gelir kaynakları incelendiğinde bu kuruluşların gelirlerinin %65i doğrudan veya dolaylı olarak devlet yardımlarından, %34ü bireysel ve kurumsal bağışçılardan ve yalnızca %1lik bölümü belirtilmeyen ya da bilinmeyen kaynaklardan oluşmaktadır. Dolayısıyla hükümetin hazırlamış olduğu tasarıyla kontrol altına almak istediği kaynaklar sadece %1lik bir paya sahip olup diğer kaynaklar şeffaf ve alenidir. STKların aldığı yardımların dağılımını gösteren grafik aşağıda sunulmuştur.
Sonuç olarak hem iç muhalefet hem de ABD ve Almanya gibi müttefikleri tarafından şiddetle eleştirilen şeffaflık yasa tasarısı İsrail demokrasisi için bir sınav mahiyetine bürünmüştür. Hükümet kanadı bu tasarıyı evrensel iyi yönetişim ilkesinin bir gereği olarak sunmaya çalışsa da, iddia edildiği gibi kaynağı belirlenemeyen fonların oranının toplam yardımlar içinde %1 gibi düşük bir orana tekabül etmesi nedeniyle gerçeği yansıtmamaktadır. İsrailin kuruluşundan itibaren dünya kamuoyunda oluşturmaya çalıştığı “demokratik ve özgürlükçü devlet” imajı ile çelişen bu gibi kısıtlamalar İsraile umduğundan daha fazla sorun çıkarma potansiyeline sahiptir. Zira İsrailin ABD ve Avrupadaki diasporası aracılığıyla milli çıkarlarını korumak amacıyla yürütmeye çalıştığı lobi faaliyetlerinin de sekteye uğraması söz konusu olacaktır. Kendi ülkesinde yabancı devlet ve fonların yardımlarını engellemeye çalışan İsrailin diğer ülkelerdeki faaliyetlerine nasıl kaynak aktaracağı tartışmalı hale gelecektir. Aralarında Filistinli STKların da bulunduğu sol görüşlü ve insan hakları, eşitlik, özgürlük, insanca yaşam gibi evrensel değerleri savunan STKları usulsüz gelir sağladıkları veya yabancı devletlerin ajanı oldukları gibi bir algı yaratarak zan altında bırakmaları, bu kuruluşların İsrail hükümetine yönelik eleştirilerinin haklılığını arttırmaktadır.