Yorumlar
Seçimlere Yaklaşılırken İran’daki Siyasi Tablo
İran İslam Cumhuriyeti, tarihinde ilk defa İslami Şura Meclisi (parlamento) ve Uzmanlar Meclisi seçimlerini aynı gün düzenlemeye hazırlanıyor. Seçimler 26 Şubat 2016 tarihinde yapılacak ve önümüzdeki dönemin milletvekilleri ve Uzmanlar Meclisi üyeleri belirlenmiş olacak. Milletvekilleri dört yıl ve Uzmanlar Meclisi üyeleri sekiz yıl için seçiliyorlar. Seçimlerin organizasyonu, yürütülmesi ve sonuçların değerlendirilmesi İçişleri Bakanlığının sorumluluğundayken seçimlerde yarışacak adayların belirlenmesi on iki üyeli Muhafızlar Konseyinin onayına bağlanmıştır. Bu sebeple İranda gerçekleştirilen seçimlerde Muhafızlar Konseyi de kilit bir mekanizma işlevi görmektedir.
İran Parlamentosu, yasama organı olması ve yürütme organı üzerindeki denetleme kuvveti nedeniyle önemli bir kurumdur. 2014 yılında Ruhaninin atadığı Bilim, Araştırma ve Teknoloji Bakanı Rıza Feraci Dananın parlamento tarafından düşürülmesi ve yerine önerilen iki ismin de onay alamaması hatırlanacak olursa İran Parlamentosunun gücü anlaşılmış olur. Ayrıca parlamento, hükümet tarafından önerilen bütçeyi onaylama ya da reddetme yetkisine sahiptir. Bu faktörler göz önüne alındığında, hükümet ve hükümetin temsil ettiği itidal ve reform siyaseti açısından kendisine uyumlu bir parlamento yapısının tesis edilmesi hayati önemi haizdir. Uzmanlar Meclisi ise İran Anayasası uyarınca dini lideri seçmek, denetlemek ve gerektiğinde görevden almak yetkileri ile donatıldığından oldukça önemli bir kurumdur. Aynı zamanda İranın bir sonraki dini lideri de Uzmanlar Meclisi üyeleri arasından seçilecektir. Bu sebeple önümüzdeki Uzmanlar Meclisi seçimleri de hayati öneme sahiptir.
Hâlihazırda iki kurumda da muhafazakârların hâkimiyeti söz konusudur. Bu sebeple seçimlerin aynı gün yapılıyor olması, iki kurumun da siyasi temayülünün aynı anda tayin edilmesi anlamına gelmektedir. Bu seçimler önümüzdeki dönemde İran siyasetine rengini verecek en önemli siyasi olay olarak değerlendirilebilir. Hem muhafazakâr hem de reformist kanat bu önemin farkında olarak seçim çalışmalarını yürütmektedirler. Seçimlerde aday olabilmek için yapılan başvuruların sayısı, seçimlerin ne kadar ciddiye alındığını göstermektedir. Dini Lider Hamaney de yaptığı bir açıklamada seçimlerin önemine vurgu yaparak, kendisine muhalif olanların dahi sandık başına gitmelerini istemiştir.
Gelecek ay düzenlenecek olan seçimlerde aday olabilmek için rekor düzeyde başvuru olmuştur. İçişleri Bakanı Abdolreza Rahmani Fazlının verdiği bilgilere göre 12.123 kişi milletvekili adaylığı için başvuruda bulundu. Bu rakam geçtiğimiz meclis seçimlerinde yarışmak isteyen adayların sayısının iki katından fazlasına tekabül ediyor. Aynı zamanda başvuranların 1.434ünün kadın olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Özellikle Ruhani hükümeti döneminde kadınların siyaset sahnesindeki yükselişi dikkat çekmektedir. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü yapan Merziye Efhemin Malezya büyükelçiliğine atanması önemli örneklerden bir tanesidir. Merziye Efhem, İran İslam Cumhuriyetinde büyükelçilik görevi yürüten ilk kadın olarak tarihe geçmiştir. Yine Fazlının verdiği bilgilere göre Uzmanlar Meclisi seçimleri için de 801 kişi başvuruda bulunmuştur. Başvuranlar arasında üç isim oldukça önemlidir: Haşimi Rafsancani, Hasan Ruhani ve Hasan Humeyni.
Uzmanlar Meclisi, yukarıda değinildiği gibi anayasal olarak rehberlik makamı üzerinde önemli bir güce sahiptir. Bu sebeple hem reformistler hem de muhafazakârlar söz konusu yapıyı siyasi gündemlerinin en üst sıralarına yerleştirmişlerdir. Hatırlanacak olursa 2014 yılının sonunda, o dönemki Uzmanlar Meclisi Başkanı Ayetullah Mehdevi Keni vefat etmişti. Bunun üzerine söz konusu makam için reformist eğilimli eski cumhurbaşkanı ve şimdiki Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı Haşimi Rafsancani ile Uzmanlar Meclisi üyesi Muhammed Yezdi arasında bir yarış cereyan etmiş ve Muhammed Yezdi seçimlere kadar meclisin başkanlığına seçilmişti. Rafsancaninin bu yenilgisi üzerine tüm dikkatler şimdiki seçimlere yöneltildi.
Adaylardan Haşimi Rafsancani, 2013 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığı reddedilmiş, 2014teki Uzmanlar Meclisi Başkanlığı seçimini kaybetmiş ve yakın zamanda oğlu yolsuzluk suçlamasıyla mahkûm edilmiş bir siyasetçidir. Rafsancani, reformist olarak kolayca kategorize edilemese de reformistlerle ittifak halindedir. Muhafazakâr çevreler tarafından genellikle 2009 protestoları ile ilişkilendirilmekte ve şiddetle eleştirilmektedir. Ruhani ise genellikle ılımlı olarak değerlendirilmektedir. Göreve geldiğinden bu yana dış siyaset karnesi oldukça kuvvetli olmasına rağmen iç siyasette vaatlerini başarıyla gerçekleştirdiği söylenemez. Ruhaninin adaylığı, hem iç siyasetteki ağırlığını güçlendirmek hem de cumhurbaşkanlığı sonrası döneme bir yatırım olarak okunabilir. Hasan Humeyni ise İslam Devrimi lideri Ayetullah Humeyninin torunudur ve reformist olarak değerlendirilmektedir. Humeyninin adaylığı reformist çevrelerde büyük heyecan yaratmıştır. Aynı zamanda İmam Humeyninin torunu olması sebebiyle ılımlı ve ılımlı muhafazakâr çevrelerin de sempatisini kazanma şansı bulunmaktadır. Ancak aşırı muhafazakâr çevreler, Humeyninin adaylığına şiddetle karşı çıkmışlar ve onu Rafsancaninin planladığı bir fitne hareketinin oyuncusu olarak sert şekilde eleştirmişlerdir.
En son 2012 yılında düzenlenen parlamento seçimleri, 2009 protestolarının gölgesinde görece düşük yoğunlukta geçmiş ve reformistlerin çoğu seçimlere teveccüh göstermemişlerdi. Öte yandan 2013 yılında Ruhaninin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından reformist kanat da toparlanmaya başlamış ve yeni ılımlı hükümeti kendileri için bir fırsat olarak görmüşlerdir. Önümüzdeki seçimler özellikle reformistler için bu açıdan önem arz etmektedir. Reformist siyasetin önümüzdeki dönemde kendisine açık kanallar bulabilmesinin koşulu her surette hükümet üzerindeki sınırlandırıcı gücünü kullanma potansiyelini saklı tutan parlamentoda ağırlık kazanabilmektir. Buna mukabil muhafazakârlar da reformistlerin yükselişine karşı ellerinde tuttukları parlamentoyu kaybetmeyi ve hem hükümetin hem de meclisin aynı anda reformistlerin kontrolüne girmesini istememektedirler. Aday adayı sayısındaki yükselişi anlamlandırırken bu noktaların akılda tutulması gerekmektedir.
Seçimlere yaklaşılırken İran gündemini meşgul eden iç ve dış siyasi gelişmelerden ve bunların seçimlere muhtemel etkilerinden bahsetmek gerekmektedir. Suudi Arabistanın Şii din âlimi Ayetullah Nemri idam etmesi üzerine İranın başkenti Tahranda ve Meşhed kentinde protesto eylemleri yaşanmıştır. Eylül ayında Minada yaşanan Hac faciası sebebiyle zaten gergin olan ilişkiler, Suudi elçiliğinin ateşe verilmesi üzerine siyasi bir krize dönüşmüş ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kesilmiştir. Nemrin idamı sonrası İran, uluslararası kamuoyunun da Suudi Arabistana tepkisi ile normatif bir üstünlük elde etmişken, elçiliğin yakılması İranın bu üstünlüğü kaybetmesine neden olmuştur. Bu olayın ardından BMnin İranı kınaması da açılım siyaseti izleyen Ruhani hükümetini zor durumda bırakmıştır. Hükümet elçiliğe yapılan saldırının sorumlularının cezalandırılacağını ifade edip bu eylemi şiddetle kınasa da bu olay hem bölge ülkeleri ile hem de dünya ile iyi ilişkiler kurmayı hedefleyen İranın mevcut hükümetinin siyasetine önemli bir darbe vurmuştur.
Hal böyle iken kısa bir süre sonra yaşanan başka bir olay, hükümetin itibarını yeniden kazanmasına zemin hazırladı. ABD donanmasına ait iki askeri botun mürettebatı biri kadın olmak üzere on denizci, Basra körfezinde İran karasularını ihlal ettiği gerekçesiyle İran Devrim Muhafızlarına bağlı donanma tarafından alıkonuldular. Bu olayın üzerinden bir gün bile geçmeden, Kerry ile Zarif arasındaki telefon trafiğinin sonucunda denizciler serbest bırakıldılar. ABD tarafından yapılan açıklamada olayın kendi hatalarından kaynaklandığı bildirildi ve denizcileri serbest bıraktığından dolayı İrana teşekkür edildi. Denizcilerin çok kısa bir sürede serbest bırakılması, 2013 yılından beri devam eden ve başarıyla sonuçlanan nükleer müzakerelerin etkisiyle açıklanabilir. İran diplomasisi ve hükümetin izlediği siyaset, Suudi elçiliğine yapılan saldırıyla zarar gören imajını düzeltme imkânını bulmuştur. Aynı zamanda İslam Devriminden beri bozuk olan ABD-İran ilişkilerinin iyileşmeye başladığı yorumunu yapmak da mümkündür. Seçimlere çok az bir süre kala yaşanan bu gelişme, reformistlerin itibarını artırmıştır.
Seçimin kaderine etki edecek en önemli gelişme ise geçtiğimiz cumartesi günü yaşanmıştır. Cuma günü, İranın nükleer faaliyetlerinden kaynaklanan ve yaklaşık on yıldır devam eden ambargoların kaldırıldığının duyurulması bekleniyordu. Bu duyuru cumartesi gününe ertelendi. Akabinde Cevad Zarif ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, Viyanaya gittiler. Bütün gözler yapılacak açıklamaya çevrilmişken akşam saatlerine doğru ABD ile İran arasında mahkûm takası gerçekleştiği haberi geldi. İranda cezaevinde bulunan beş Amerikan vatandaşı ile ABDde İrana yönelik ambargoyu ihlal ettiği gerekçesiyle hapiste bulunan yedi İran vatandaşı, İsviçrenin aracılığı ile serbest bırakılıp ülkelerine döndüler. Söz konusu gelişmeyle birlikte İran-ABD ilişkilerindeki yumuşama iyice kendini belli etmiş oldu. Gece yarısına doğru yapılan açıklama ile de nükleer faaliyetlerinden dolayı İrana uygulanan tüm yaptırımların kaldırıldığı ilan edildi. Böylelikle Ruhani, en büyük siyasi vaadini gerçekleştirmiş oldu. Bu tarihi haber, elbette İranda büyük bir sevinçle karşılandı. Zarif ve Ruhani, İran halkının çoğunluğunun gözünde birer milli kahraman olarak yerlerini aldılar.
Yaptırımların kaldırılmasının iktisadi etkileri başka bir yazının konusu olmakla birlikte, yaklaşan seçimlere olacak muhtemel etkilerinin üzerinde durmak gerekmektedir. On yıldır İranlıların hayatları üzerinde iktisadi, siyasi ve psikolojik olarak baskı aracı olan yaptırımların kalkması hiç şüphesiz Ruhani ve onun temsil ettiği itidal siyasetinin zaferi olarak görülmelidir. İranlılar, hem iktisadi açıdan rahatlama beklentisi içerisine girmişler (Tahran borsasında yaşanan yükseliş bunun göstergesidir) hem de psikolojik olarak maruz kaldıkları dünyadan tecrit edilmişlik duygusunu yavaş yavaş üzerlerinden atmaya başlamışlardır. Bu gelişmeler şüphesiz reformist adayların seçilme olasılıklarını yükseltmiştir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken başka bir husus da İran siyasal yapısının seçimlere olan etkisidir.
Reformistlerin önümüzdeki seçimlerden beklentilerinin yüksek olması, Muhafızlar Konseyini İranın önümüzdeki yıllardaki siyasi geleceğini şekillendirecek önemli bir kurum pozisyonuna oturtmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere Muhafızlar Konseyi seçimlerde kimin aday olup olamayacağına karar veren tek yetkili mercidir. On iki üyeye sahip Muhafızlar Konseyinin üyelerinin altı tanesi Dini Lider Ali Hamaney tarafından bizzat atanırken kalan altı tanesi ise İran Yargı Gücünün başındaki isim tarafından atanmaktadır. Ancak İran Yargı Gücünün başkanı da yine Hamaney tarafından atandığı için Muhafızlar Konseyi üzerinde dini liderin etkisinin çok yüksek olduğu söylenebilir.
İranın siyasal gündemini yaptırımların kaldırılması meşgul ederken ve bütün dikkatler bu konuya yöneltilmişken, aynı gün Muhafızlar Konseyi de meclis seçimlerinde yarışacak adayları açıkladı. Sonuçlar reformistler için tam bir hayal kırıklığıydı. Şark gazetesine konuşan reformist siyasetçi Hüseyin Maraşinin verdiği bilgiye göre, üç bin reformist adayın arasından yalnızca otuz tanesi adaylık vizesi alabilmişti. Ruhani de bu sonuçlardan duyduğu rahatsızlığı, yaptırımların kaldırılması ile ilgili yaptığı konuşmada dile getirdi. Bu tabloyu değiştirmek için bütün yetkilerini kullanacağını söyledi. Muhafızlar Konseyinin vermiş olduğu bu karara itiraz edilme hakkı bulunuyor ve itirazlar neticesinde nihai karar 9 Şubat 2016 tarihinde açıklanacak. Muhafızlar Konseyi, Uzmanlar Meclisi adayları ile ilgili kararını ise henüz açıklamış değil.
Peki, yaşanan bu son gelişmeler seçimlerle ilgili bize neyi işaret ediyor? Eğer nihai kararın açıklanmasının ardından da mevcut aday tablosunda önemli bir değişim yaşanmazsa, İran siyasetinde reformistlerin lehine yaşanması beklenen dönüşümün çok sınırlı bir boyutta kalacağı öngörülebilir. Dış siyasette alınan mesafenin iç siyasi yapıyı dönüştürme potansiyelinin meclis yoluyla kısıtlanacağı bir tablo söz konusudur. Hülasa, mevcut şartlar altında seçimlerin İran iç siyasetinde büyük bir dönüşüm yaratacağı şimdilik mümkün gözükmüyor. Yaklaşık üç yıldır devam eden hükümet-meclis ikiliği yeni dönemde de varlığını devam ettireceğe benziyor.