Yorumlar

Askeri Müdahaleyle Yemen Devletini Yeniden Tesis Çabaları

Suudi Arabistan öncülüğündeki Koalisyon 26 Mart 2015 tarihinde Yemene yönelik bir askeri müdahale başlatmıştır. Müdahale, İrandan destek aldıkları iddia edilen Husilerin, Yemende başkent dahil pek çok bölgeyi kontrol altına almaları ve ayrıca yönetime el koymaları üzerine gerçekleşmiştir. Dolayısıyla müdahalenin hedefi Yemendeki Husi iktidarını ortadan kaldırarak Hadi yönetimini tekrar tesis etmek olmuştur. Husilerin bu ilerleyişine zemin hazırlayan gelişmeler, askeri müdahaleyi anlamak açısından ve askeri müdahale sürecinde yaşananlar da müdahalenin muhtemel sonuçlarını öngörebilmek adına önem taşımaktadır.

Suudi Arabistan Öncülüğündeki Operasyona Götüren Gelişmeler

Arap Baharı sürecinde Yemenin 33 yıllık lideri Ali Abdullah Salihin Devlet Başkanlığı görevini yardımcısı Abdurrabbu Mansur Hadiye devretmesinin ardından ülkede istikrarlı bir yönetim kurulamamıştır. Çünkü bu süreçte Yemende devletle mücadele/çatışma halinde pek çok aktör bulunmaktaydı. Salihi deviren gösteriler ve çatışmaların yaşandığı 2011 yılında ülkenin belirli bölgelerinde El Kaide etkinlik kazanmış ve çatışma unsurlarından biri haline gelmiştir. El Kaideden başka, güneyli ayrılıkçılar, Husiler ve bazı aşiretler de çatışmaların tarafı olagelmiştir.

Bu aktörler arasından dikkatleri çok da üzerine çekmeyen Husiler, 2014 yılının Ağustosunda yükselen petrol fiyatlarını protesto etmek üzere başkent Sana sokaklarını doldurmuş ve Yemende yeni bir dönemi başlatmıştır. Eylül ayına gelindiğinde Husiler Sana sokaklarını boşaltmamış, hatta devlet kurumlarını ele geçirmeye başlayarak, hükümet üzerinde baskı kurma girişimlerinde bulunmuşlardır. 21 Eylülde Başbakan Muhammed Selim Basindva istifa ettiğinde Husilerin yönetim üzerindeki etkileri açıkça ortaya çıkmış ve bundan sonra da ülke üzerinde Husi etkisi önemli bir ivme kazanmıştır. Husiler ile Hadi yönetiminin Başbakan üzerinde uzlaşabilmeleri zaman almış ve Halit Baha ancak Kasım ayında Başbakan olarak göreve başlayabilmiştir. Bu süreçte Husiler, kontrol ettikleri bölgeleri genişleterek güneydeki birkaç vilayet dışında Yemenin batı bölgesinin tamamına yayılmışlardır.

Husilerin, Hadi yönetimi üzerindeki baskılarını arttırmaları üzerine 21 Ocak 2015te Hadi ve Baha istifalarını Meclise sunmuşlardır, fakat Meclis bu istifaları onaylamayı reddetmiştir. Müteakip bir ay boyunca Hadi ve Baha da dahil hükümet yetkilileri, Husiler tarafından ev hapsinde tutulmuşlardır. Husiler 6 Şubatta hükümet yetkilerini üzerlerine aldıklarını duyurmuş ve Meclisi de dağıtmışlardır. Ardından Devrim Komitesini oluşturarak, hükümet görev ve yetkilerinin bu komitede olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hadi, 21 Şubatta ev hapsinden kurtularak Husilerin kontrol alanları dışında bulunan Adene geçmiş ve burada istifasını geri çekmiştir. Ardından Hadi, Adeni Husilere karşı direnişin merkezi olarak kullanmaya ve kendisine bağlı birlikleri buradan koordine etmeye başlamıştır.

Husiler de bu gelişmeler üzerine güneye doğru ilerleyişlerine hız vermiş ve bunun neticesinde 25 Martta Aden Uluslararası Havaalanını ele geçirmişlerdir. Aynı gün Hadi, BM Güvenlik Konseyine çağrıda bulunarak gönüllü ülkelerin her türlü araçla Yemeni Husi saldırganlığına karşı desteklemesi talebinde bulunmuştur. Ertesi gün Hadi, Adenden Riyada geçmiş ve Eylüle kadar yönetimine sürgünde devam etmiştir. Hadinin gönüllü ülkelere yönelik destek çağrısına bölge ülkeleri karşılık vermiş ve Suudi Arabistan öncülüğünde Kararlılık Fırtınası Operasyonu 26 Marttaki bombalamalarla başlamıştır. Böylelikle Suudi Arabistan öncülüğünde gerçekleşen Yemene yönelik askeri müdahale başlamıştır.

Suudi Arabistan Öncülüğünde Yemen Müdahalesi

Suudi Arabistan öncülüğünde Yemene yönelik askeri müdahalenin ilk ayağını Kararlılık Fırtınası operasyonu oluşturmaktadır. 26 Martta başlayan operasyonun 21 Nisanda sona erdiği açıklanmış ve aynı gün Umudun Yeniden Tesisi adında bir diğer operasyonun başlatıldığı açıklanmıştır. Operasyonlara Suudi Arabistanın yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar, Bahreyn, Kuveyt, Ürdün, Mısır, Sudan, Fas ve Senegal de katılmıştır. Pakistan, ilk günlerde katılma yönünde bir tavır sergilemiş olsa da genellikle ayak sürümüş ve en nihayetinde 10 Nisanda Pakistan parlamentosunun askeri müdahaleye ilişkin olumsuz kararıyla Pakistanın operasyona katılmayacağı netlik kazanmıştır. Askeri müdahalenin asıl yükünü Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleri çekmekle birlikte KİK üyesi Umman, İran ile Arap ülkeleri arasındaki karşıtlıklarda tarafsız kalmayı tercih ettiği için askeri müdahaleye de katılmamıştır.

Operasyonun öncülüğünü ve dolayısıyla operasyona en geniş kapsamlı katılımı Suudi Arabistan gerçekleştirmiştir. Suudi Arabistan 100 savaş uçağı ve çok sayıda askerle operasyonda yer almıştır. Suudi Arabistanı 30 savaş uçağıyla BAE takip etmektedir. Diğer ülkelerse daha az sayıda uçak ve gemiyle ya da asker göndermek suretiyle katkıda bulunmuşlardır. Askeri zayiat da bu orana uygun olarak gerçekleşmiş, en fazla kaybı Suudi Arabistan ve BAE vermiştir. Her iki ülke 60ın üzerinde askerini kaybetmiştir. Bunun yanında Suudi Arabistanın uçak, helikopter ve tankları da hasar görmüştür. Bu süreçte Ekime kadar Yemende 2300 kadarı sivil, yaklaşık 5000 kişi yaşamını yitirmiştir. Doğrudan hava saldırılarıyla ölenlerin sayısı ise 1000 dolaylarında olmuştur.

Operasyonun ve hava saldırıların başladığı 26 Martta Yemenden ayrılarak Riyada geçen Hadi 6 ay süren sürgünün ardından ancak Eylülde ülkesine dönebilmiştir. Hadinin ayrıldığı dönemde Aden, Husi karşıtı direnişin merkezi konumuna gelmiş, Hadi yanlıları ve güneyli ayrılıkçılar Adeni Husi saldırısına karşı savunmaya geçmiştir. Güneyli ayrılıkçılar, Güney Yemenin bağımsızlığını savunan bir grup olmakla birlikte Husilere karşı mücadelede Hadi yönetimiyle birlikte hareket etmiştir. Husiler de Hadinin Adene geçerek burayı bir direniş merkezi haline getirmesi üzerine güçlü bir biçimde buraya yönelmiştir. Zaten Koalisyon güçlerinin operasyonu da Adende çatışmaların yoğun şekilde yaşandığı dönemde başlamıştır.

Suudi Arabistan liderliğindeki askeri müdahale hava saldırıları şeklinde başlamış, bu yolla Husiler zayıf düşürülerek Hadi yanlısı güçlerin kontrol bölgelerini genişletmeleri sağlanmıştır. Ancak operasyonun ilk günlerinde Husilerin ilerleyişi devam etmiş, Adende kontrol bölgelerini genişletmiş, havaalanı ve liman Husilerin denetimine girmiştir. Nisan ayının başlarında Babül Mendep Boğazında bulunan Perim adası yine Husiler tarafından ele geçirilmiş, adanın Hadi yanlılarınca geri alınması ancak Ekimde mümkün olmuştur. Fakat hava saldırıları ve Hadi yanlılarına sağlanan silah ve askeri eğitim destekleri sayesinde Husiler Temmuz ayında mevzi kaybetmeye başlamışlardır. 14 Temmuzda Aden Havaalanı, 16 Temmuzda da Aden Limanı Hadi yanlılarınca geri alınmış, 22 Temmuzda da Havaalanında uçuşlar başlamıştır. Bu iki gelişme Husi karşıtı blok için önem taşımaktadır, çünkü bu gelişmeler neticesinde Hadi yanlısı güçlere Koalisyon güçlerinin yardım ulaştırması önemli ölçüde kolaylaşmıştır. Bu sayede Temmuzun sonlarında Aden çevresindeki küçük yerleşim bölgeleri Husilerden geri alınabilmiştir. Ağustos ayı boyunca da Aden çevresinde bulunan Lahic, Zale, Ebyen ve Şebva gibi vilayetlerde Hadi yanlıları Husiler karşısında ilerleme kaydetmişlerdir.

Güneyde belirli bölgeler geri alınarak Hadi yanlısı güçler için bir hareket alanı oluşturulduktan sonra Koalisyon güçleri askeri operasyonda yeni bir aşamaya geçmişler ve kara harekatı başlatmışlardır. Koalisyon güçleri, Eylül ayının başlarında Yemenin doğusunda bulunan Hadramövt vilayetinin Suudi Arabistan sınırından Yemene asker ve teçhizat sokmuşlardır. Kara harekatı planı, Sananın doğusundaki Merib vilayetinin Husilerden alınarak Sanaya doğudan güçlü bir saldırı gerçekleştirmek şeklindeydi. Böylelikle Yemenin başkentindeki Husi işgali sona erdirilerek Hadi yönetiminin Sanaya dönmesi ve devlet otoritesinin yeniden tesisi sağlanacaktı.

Bu süreç Ekim ayı boyunca da devam etmekle birlikte, Koalisyon güçleri açısından çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Kara harekatı Koalisyon güçlerini de Husilerin hedefi haline getirmiş ve önemli zayiatlar verilmeye başlanmıştır. Özellikle 4 Ekimde Husilerin Merib vilayetindeki bir cephaneliğe düzenlediği füze saldırısında 52 BAE, 10 Suudi Arabistan ve 5 Bahreyn askeri hayatını kaybetmiştir. Bu saldırı, BAE tarihinde tek seferde en fazla asker kaybedilen olay olarak kayıtlara geçmiş ve BAE kendi ülkesinde bu kayba meşruiyet kazandırmak zorunda kalmıştır.

Askeri Müdahalenin İstenmeyen Sonuçları

Kararlılık Fırtınası operasyonunda Koalisyon güçleri Husi kontrolünde bulunan bölgelere yoğun bir hava bombardımanı gerçekleştirmiş, bununla Husilerin ilerleyişini durdurmayı amaçlamıştır. Bu kapsamda sadece Adene yönelik değil, Sana, Sada, Hüdeyda gibi vilayetler başta olmak üzere Husilerin kontrolündeki tüm bölgelere saldırılar düzenlenmiştir. Bu saldırılarda Husilere ait askeri üsler hedef alınmış olsa da askeri nitelik taşımayan yerlerin de bombalandığı görülmüştür. Askeri üsler dışında sivil havaalanları ve limanlar da yoğun hava saldırılarının hedefi olmuştur. Böylelikle Husilere yardım ulaşmasının önlenmesi amaçlanmıştır. Bunlardan başka, Yemendeki tarihi eserler, mandıra gibi üretim tesisleri, yardım kuruluşlarının depoları, yerinden edilmiş insanların toplandığı kamplar, elektrik santralleri ve petrol istasyonları gibi askeri nitelik taşımayan yerler de zaman zaman hava saldırılarının hedefi olmuştur. Dolayısıyla operasyon çeşitli eleştirilere maruz kalmış ve ayrıca beklenenden farklı etkiler de doğurmuştur.

Askeri müdahalenin en istenmeyen sonucunun yaşanan sivil kayıplar olduğu söylenebilir. Bu her ne kadar öngörülebilir bir durum dahi olsa, ortaya çıkan sivil ölüm sayısı makul karşılanmamış ve önemli tepkilere yol açmıştır. Özellikle 28 Eylülde Koalisyon uçaklarının Yemende bir düğünü bombalaması sonucu 131 kişinin yaşamını yitirmesi şiddetli eleştirilere yol açmıştır. Öncelikle uluslararası kamuoyu bu gibi durumları makul karşılamamış ve operasyonun meşruiyeti sorgulanır hale gelmiştir. Yemen içinde de benzer bir meşruiyet sorununun uzun vadede etkilerinin ortaya çıkması beklenmektedir. Bu tür sivil kayıplar askeri operasyonu sorgulanır kılmakla birlikte, operasyonun başarıya ulaşması halinde yeniden tesis edilecek olan Hadi yönetiminin de meşruiyet sorunu yaşamasına neden olabilecektir. Operasyonun ve dolaylı olarak Hadi yönetiminin meşruiyetine zarar veren gelişmeler sivil ölümleriyle sınırlı da kalmamıştır. Özellikle Sanada bulunan tarihi Eski Şehir bölgesinin hava saldırılarıyla zarar görmesi hem Yemende hem de uluslararası kamuoyu nezdinde eleştirilere yol açmıştır.

Askeri müdahalenin yol açtığı tahribat bunlarla sınırlı kalmamış ve Yemen halkının yaşamını sürdürmesini ciddi biçimde güçleştiren bir boyut kazanmıştır. Elektrik santrallerinin ve petrol istasyonlarının tahrip edilmesi, işletmelerde üretimi durdurmakla kalmamış, aynı zamanda hastaneleri de çalışamaz hale getirmiştir. Havaalanları ve limanların bombalanması ülkeye mamul girişlerini durdurduğu gibi uluslararası yardımların da ulaşmasını engellemiştir. Şehirlerarası bağlantı yollarının tahribatı da mamul ve yardımların şehirlerarası ulaşımını aksatmıştır. Bütün bunların neticesinde Yemen bu operasyon sürecinde derin bir insani krize sürüklenmiş ve BM Yemenin kıtlıktan bir önceki seviye olan 3. düzeyde acil yardım gereken yer konumunda bulunduğunu belirtmiştir. Yemende temel gıda maddelerine ve sağlık malzemelerine ulaşmak çok zorlaşmış ve aynı zamanda bunların fiyatları birkaç kat yükselmiştir.

Askeri müdahale sürecinde Yemen ağır bir tahribat yaşamış ve Yemenliler de zor bir süreçten geçmiştir. Hadi yönetiminin tekrar Yemen yönetimini devralması halinde bu sürecin faturasının kime kesileceği önem taşımaktadır. Çünkü Hadinin daveti üzerine gerçekleşen askeri operasyona kesilmesi Hadinin meşruiyet sorunu yaşamasına neden olabilecektir. Diğer taraftan Yemende önemli bir El Kaide varlığı bulunmaktadır ve Husilerden alınan bölgelerde El Kaidenin kontrol sağlamasını engellemek zor olabilecektir. Husiler de, böyle bir tecrübe yaşadıktan sonra Yemen yönetiminde söz sahibi bir aktör olmaktan vazgeçmek istemeyebilirler. Ayrıca güneyli ayrılıkçılar, Husilerin geriletilmesinde önemli bir rol üstlenmişken daha fazla söz hakkı talep edebilirler. Böylesine uzlaşmaz aktörlerin güçlendiği Yemende devlet otoritesini tesis etmenin ve tahrip olmuş ülkeyi yeniden imar etmenin önünde ciddi engellerin bulunduğu görülmektedir.

 Bu yazı ilk defa Orsam'da yayınlanmıştır.