Yorumlar

Sisi Rejiminin Meşruiyet Çıkmazı

Mısır'da demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi ve üyesi olduğu Müslüman Kardeşler hareketi liderliğinin de aralarında olduğu 105 kişiye idam cezası verilmesi Mısır'ı tekrar küresel kamuoyunun gündemine taşıdı. Görevde kaldığı bir yıl boyunca özgürlükler ve haklar anlamında Mısır tarihindeki en demokratik siyasal yapıyı oluşturma yolunda önemli adımlar atan Muhammed Mursi, yıllardır Mübarek rejiminin yolsuzluklarından ve sadece belirli bir azınlığı zenginleştirmeyi hedefleyen politikalarından yorgun düşmüş ekonomiyi ilerletme adına beklenen başarıyı gösteremedi. Bunda yerel, bölgesel ve küresel aktörlerin de payı vardı.

Öyle ki ülkedeki en büyük işadamlarından ve Mübarek rejiminin en güçlü destekçilerinden Necip Saviris, Muhammed Mursi'nin cumhurbaşkanlığa seçilmesinin ardından ülkeyi terk ederek artık yatırımlarını Avrupa'da yapacağını açıklamıştı. Bununda ötesinde diğer yatırımcıları da Mısır'daki faaliyetlerini durdurmaya teşvik etmek amacıyla “Mısır'ın yatırım yapmak için güvenli bir ülke olmadığını” söylemişti. Saviris'in, 2013'ün Mayıs ayında Mısır'a geri dönmesinin yatırımlarına devam etmek değil, Mursi yönetimini askeri darbe ile devirmeyi fonlamak amacını taşıdığı daha sonra anlaşılmıştı. Saviris, 30 Haziran 2013'teki gösterileri düzenleyen Temerrud hareketini ciddi anlamda fonlamış ve sonrasındaki askeri darbeye de destek açıklamaları yapmıştı.

SİSİ'YE 40 MİLYAR DOLARLIK DESTEK

Bölgesel aktörlerden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt, Mursi döneminde Mısır'a hemen hemen hiçbir ekonomik destekte bulunmadılar. Ancak bu üç ülke Sisi tarafından 3 Temmuz 2013'te gerçekleştirilen darbenin ardından geçen 1 yıl içerisinde ülkeye 40 milyar dolara yakın destek sağlamışlardır. Bu destek döviz rezervi sadece 15 milyar dolar civarında olan Mısır ekonomisinin ayakta kalabilmesinin en önemli unsuru olmuştur.

Küresel aktörler açısından bakıldığında da benzer bir durum ortaya çıkmaktadır. Muhammed Mursi döneminde gerek ABD gerekse de diğer Batılı yönetimlerin Mısır'la yakın ilişkiler kurmaktan ve ülkedeki demokratikleşme sürecini desteklemekten geri durduğu gözlemlenmiştir. Özellikle IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar da Mısır'a kredi ya da destekleri farklı gerekçelerle geciktirmişlerdir. Ancak Sisi'nin iktidara gelişiyle bu süreçler bir anda hızlanmış, Dünya Bankası Mısır'a kalkınma hibeleri yaparken, IMF'de ülke ekonomisinin ayağa kalkması anlamında güçlü bir destek sunmuştur.

SİSİ'NİN MEŞRUİYET ÇIKMAZI

Yerel, bölgesel ve küresel düzeyde böylesi bir desteği arkasına alan Sisi yönetiminin halen vatandaşlarının önemli bir kısmı tarafından meşru bir yönetim olarak kabul edilmemesinin ve istikrarı sağlayamamasının arkasındaki en önemli unsur ülkede yoğun bir biçimde devam eden siyasi baskı ortamıdır. 25 Ocak 2011 Devrimi ile demokratikleşme ve eski rejimin baskıcı ve keyfi yönetiminden kurtulma anlamında büyük bir adım atan Mısırlıların, 3 Temmuz sonrası süreç için beklentisi daha fazla demokratikleşme, özgürleşme ve ekonomik olarak refaha kavuşma yönündeydi. Ancak gelinen noktada bu üç unsurdan hiçbirinin gerçekleşmediği görülüyor.

Sisi rejiminin uyguladığı demokratik hakları kısıtlayan siyasi baskı toplumun tüm katmanlarına ve kesimlerine yayılması bu durumdan sadece İslami hareketlerin değil tüm toplumsal aktörlerin rahatsız olmasına neden oluyor. 25 Ocak Devrimi'nin önde gelen tüm aktörlerine yönelen baskı süreci aslında devrime kalkışan bu kitlelerin karşı-devrim sürecinin mağlupları olarak cezalandırılmasını hedefliyor. Darbe karşıtı olan Müslüman Kardeşler hareketi, Selefilerin Davet ekolü ve Nur Partisi dışında kalan örgütlenmeleri, 6 Nisan Gençlik Hareketi, Devrimci Sosyalistler ve bunların dışında demokratik bir Mısır hayalini kuran ancak bu hayalleri karşı-devrimle yarıda kalan kitleler Mısır'daki baskı rejiminin hedefi halinde. Mısır'da kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerinin giderek kısıtlanması ve rejimin her türlü muhalif sesi en ufak bir acıma göstermeden bastırması Sisi yönetimine karşı öfkenin giderek daha geniş kesimlere yayılmasına neden oluyor. Darbe rejimine destek olan kesimin sadece küçük bir azınlık kalması ise meşruiyet sorununu daha da derinleştiriyor.

Yine darbeden bu yana gelen yardımlara ve küresel anlamda kazanılan desteğe rağmen ülke ekonomisinde ilerleme kaydedilememesi, halen birçok sektörün ayakta kalabilmek için can çekişmesi, sosyal hizmetlerde hiçbir ilerleme kaydedilememesi Sisi yönetimini çıkmaza sokan unsurlar olarak dikkat çekiyor. Buna ilaveten bölgede giderek artan çatışmacı ortam ve kurulan yeni ittifak ilişkileri Sisi rejiminin geleceğe dair planlar yapmasını engelliyor.

KAHİRE'NİN SELMAN ENDİŞESİ

Libya'daki iç savaşın derinleşmesi, Suudi Arabistan'ın Yemen'e müdahalesi, IŞİD'in giderek yeni mevziler kazanması ve Suriye'de muhaliflerin rejim karşısında ilerlemesi gibi gelişmelerin Mısır'ı doğrudan ya da dolaylı biçimde etkileyecek olması Sisi yönetimini zor durumda bırakıyor. Bütün bunların ötesinde Suudi Arabistan'da Kral Abdullah'ın ölümünden sonra iktidara gelen Kral Selman'ın Mısır'a yönelik politikalarında selefinden ciddi anlamda ayrışmasını Kahire'nin en büyük endişesi olarak yorumlanabilir. Böyle bir ortamda hem içeride meşruiyet sorunu yaşayan hem de en büyük bölgesel destekçisini kaybetme ihtimaliyle yüz yüze olan Sisi'yi zor günlerin beklediği söylenebilir.

Rejimin baskı araçlarını tam kapasite uygulaması, en ufak muhalif sesi bastırması ve bu uygulamalarında küresel destek almaya devam etmesi Mısır'da yeni bir kalkışmanın imkanını ciddi anlamda mümkün kılıyor. Ortadoğu'daki “devrimler çağında” kitlelerin gücünün hafife alınması, meşruiyet sıkıntısı yaşayan Sisi rejiminin yapacağı en ciddi hata olacaktır.

Bu yazı ilk olarak Yeni Şafak'ta yayınlanmıştır.