Yorumlar

Mısır’ın Fransa’dan Savaş Uçağı Alımı Nasıl Okunmalı?

Mısırdaki Sisi yönetiminin Fransa ile üç aydır sürdürdüğü savaş uçağı satın alımı süreci geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Mısırın, Fransanın 1988 yılında üretimine başladığı ancak 27 yıldır hiçbir ülkeye satamadığı Rafale uçaklarından 24 adet satın alacağı duyuruldu. Mısırın 24 uçak için Fransaya 6 milyar dolar ödeyeceği belirtildi (Bu rakam Suriyedeki iç savaştan kaçarak Türkiyeye sığınan mülteciler için Ankaranın yaptığı 5 milyar dolarlık harcamadan daha fazla).

Savunma sanayi uzmanlarının “sofistike” olduğu gerekçesiyle işlevselliğini sorguladığı Rafale uçaklarının, onlarca yıldır ABD menşeli mühimmatların stoklandığı Mısır ordusu envanteriyle uyumlu olmaması, Sisinin bu hamlesinin ciddi anlamda sorgulanmasına neden olmaktadır. Envanterinde 200den fazla adet F-16 uçağı olan ve özellikle Sinadaki tehditlerle daha verimli bir biçimde mücadele edilmesine olanak veren Apachi helikopterleri bulunan Mısır ordusunun Rafale uçaklarına gerçek anlamda ihtiyacı olmadığı aşikar. Durum böyle iken, Kahire ile Parisin anlaşmayı bu kadar kısa bir süre içinde sonlandırması ve karara bağlamasının, iki ülkenin içerisinde bulundukları siyasal ve ekonomik durumlarla açıklanabileceği yorumu yapılabilir.

Parisin anlaşmanın hızlandırılması için özellikle çaba göstermesinin arka planında diğer bazı nedenlerin yanında, Fransanın kötüye giden ekonomisinin olduğunu tahmin etmek güç değil. Nitekim, 2012 ve 2013te sadece %0.3, 2014te de %0.4 büyüme gösterebilen Fransa ekonomisi bir taraftan da işsizlik, artan sosyal harcamalar ve yerinde sayan dış ticaret gibi nedenlerle daha önce “tecrübe edilmemiş” bir “durgunluk” süreci yaşamaktadır. Bu bakımdan Fransanın Mısırla olan savaş uçağı ticareti, ekonomik olarak büyük önem taşımaktadır.

Ekonomik açıdan bakıldığında Mısırın böylesi bir anlaşmaya girmesini anlamlandırmak ise daha güçtür. Nitekim, 2011deki devrimden bu yana ekonomisi her geçen gün daha da kötüleşen ve özellikle 2013te yaşanan askeri darbenin ardından istikrarsızlıklarla boğuşan Mısırın bu anlamda finansal yeterliliğe sahip olmadığı açıktır. Durum böyle iken, bu satışın gerçekleşmesine dair yapılacak açıklamalardan ilk akla geleni Körfez ülkelerinden gelen finansmandır. Özellikle Birleşik Arap Emirliklerinin Mısıra ilettiği finansal yardımların bu anlaşma ile Fransaya aktarılması sağlanacak, bu şekilde hem Abu Dabi, Batı nezdinde kredisini artıracak, hem de Mısıra olan desteğini sürdürmüş olacaktır.

Sisinin Fransa ile yaptığı bu ticaret bir boyutuyla da Atlantik ötesine bir mesaj niteliği taşımaktadır. Nitekim askeri darbe sonrasında Mısıra olan yardımı zaman zaman gözden geçiren Washington her ne kadar 1.3 milyar dolarlık yardımı Kahireye iletme kararı alsa da, ilişkilerin gerilmesini engelleyememiştir. Geçtiğimiz hafta Rusya Devlet Başkanı Putini ağırlayarak ülkede ilk nükleer santral yapımı konusunda anlaşan Sisi, ardından da Fransa ile Rafale savaş uçağı alımı anlaşması imzalayarak ABDye ciddi bir mesaj göndererek “alternatifsiz” olmadığını hatırlatmak istemiş olabilir.

Sisi yönetimi ve Mısır ordusunun Fransadan savaş uçağı satın alımının bir diğer amacı da ülke içindeki ve dışındaki tehditlere gözdağı vermektir. Sisi yönetimini son dönemlerde ciddi anlamda rahatsız eden ve askeri yöntemlerle başa çıkılması planlanan unsurların varlığı bilinmektedir. Bir taraftan Sina bölgesinde IŞİDin bir kolu olarak hareket eden “Vilayet-i Sina” örgütünün giderek ciddi bir tehdit halini alması, bir taraftan da Libyadaki gelişmelerin Mısıra daha fazla etkisinin olması Sisi yönetimini askeri anlamda önlemler almaya iten unsurların başında gelmektedir. Gazzeye yönelik İsrailin uyguladığı ablukanın Sisi yönetimince de “tampon bölge” uygulamasıyla güçlendirilmesi, Kahirenin Hamastan daha fazla çekinmesine de neden olmaktadır. Bununla birlikte ülkede darbe karşıtı hareketin kararlı muhalefeti ve Müslüman Kardeşlerden tonu sertleşerek gelen açıklamalar, Sisi yönetimini daha agresif bir tutum izlemeye sevk edebilir.

Gelinen noktada Sisi yönetimi, ülkede muhaliflere yönelik sürdürdüğü baskı siyasetinin, Sinada yürüttüğü ölümcül operasyonların ve Libyadaki iç savaşa müdahil olma girişimlerinin bir eseri olan bu durumdan kurtulmak için çıkış yolları aramaktadır. Ancak Kral Abdullah döneminde darbeye koşulsuz destek veren Suudi Arabistanda iktidara gelen yeni yönetimin Sisiye desteği sorgulamaya başlaması ve Müslüman Kardeşlere yönelik “olumlu” açıklamalar yapması, Riyadın Mısırdaki darbe yönetiminin arkasında durmaktan vazgeçmiş olabileceği yorumlarını akıllara getirmiştir. Bu durumun farkında olan Sisi yönetiminin, iktidarını sürdürebilme konusunda daha büyük endişeleri olduğu ve bu anlamda bir telaşa kapıldığı da görülmektedir.

Son olarak Fransanın Mısırda darbeyle işbaşına gelen, binlerce insanın ölümüne neden olan ve binlercesini suçsuz yere hapse atan Sisi yönetimi ile bu tür bir ilişkiye girmesinin, Parisin taşıdığını iddia ettiği “demokratik” değerlerle çeliştiğini de belirtmek gerekir. Kazanılacak 6 milyar dolar için, ülkesinde insan haklarını ayaklar altına alan, her türlü muhalif gruba yönelik baskısını giderek artıran ve bir halkı her geçen gün “demokrasi” hayalinden daha fazla uzaklaştıran bir rejimle işbirliği yapılması, Batı nezdinde Fransanın temsil ettiği özgürlük, eşitlik ve adalet gibi “değerlerin” ayaklar altına alınması olarak yorumlanabilir. Başta Batılı ülkeler olmak üzere bölgede çıkarı olan küresel aktörlerin Mısırdaki baskı rejimiyle işbirliğini sürdürmeleri, daha fazla yıkımı getirecek olan silah tedarikini sağlamaları, İslam coğrafyasındaki çatışmalarda “çözümsüzlüğü” temel prensip olarak benimsemeleri ve Ortadoğu rejimleri arasındaki ayrışmayı artıracak politikalar izlemeleri, bölgenin barış ve refaha kavuşmasını isteyen aktörlerin işinin ne kadar zor olduğunu gözler önüne sermektedir.