Yorumlar

Riyad’da Saray Darbesi ve Bölgesel Yansımaları

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in 21 Haziran'da yayınladığı bir dizi Kraliyet Kararnamesi'yle ülkenin iç ve dış siyasetine yön veren lider kadrosunda ve dışişleri bürokrasisinde son derece önemli değişiklikler yapıldı.  Bunlar arasında haklı olarak en fazla dikkat çeken konu Kral Selman'ın Veliaht Muhammed bin Nayif'i görevden alarak yerine oğlu Muhammed bin Selman'ı ataması oldu. Bununla da yetinmeyen Kral Selman, başbakan yardımcılığı ve içişleri bakanlığı gibi diğer iki görevi de elinden almak suretiyle yakında ülke yönetiminin tepesine geçmesi beklenen Veliaht Nayif'i bir gecede pasif bir Suudi prensine dönüştürdü. Bu davranışın siyaset bilimi literatüründeki karşılığı hiç şüphesiz saray darbesidir. Bir bakıma, yaklaşık iki yıldır alt yapısı hazırlanan ve büyük bir titizlikle ilmek ilmek dokunan Suudi saray darbesi bu son hamleyle başarılı bir şekilde (belki de şimdilik) nihayete erdirilmiş oldu. Böylece, Suudi Arabistan'da ülkeyi yönetme hakkını elinde tutan Suudi hanedanlığının ve bunun içinde de Sudayri Yedilisi'nin bir kolu olan Selman ailesi on yıllarca devleti yönetme yetkisini eline almış oldu.

Son zamanlarda her ne kadar bölge siyasetini yakından takip eden bazı kesimler tarafından bir "senaryo" olarak tartışılıyor idiyse de açıkçası bu kadar erken bir tarihte böyle bir adımın atılacağı beklenmiyordu.  Daha Haziran başında Katar krizi dolayısıyla uluslararası siyasetin gündeminde ilk sıralara oturan Orta Doğu, yeni bir önemli gelişmeyle bu konumunu bir kez daha pekiştirmiş oldu. Sonuç olarak, Suudi Arabistan siyasetindeki bu denli köklü bir değişimin "iç dengeler açısından ne anlama geldiği" ve "ülkenin dış politikası ve bölge siyaseti üzerindeki muhtemel yansımalarının ne olacağı" olmak üzere başlıca iki soru gündeme gelmektedir.

HANEDAN İÇİNDEKİ DENGELER

Suudi Arabistan, Suudi hanedanı ve Vehhabi inancı olmak üzere iki temel kurucu unsur üzerine inşa edilmiştir. Buna göre, ülke yönetiminde siyasi ve idari işler Suudi ailesinin, dini ve hukuki işler ise Şeyh ailesinin sorumluluğuna bırakılmıştır. Bu çerçevede Kral Abdulaziz el-Suud 1932'de Suudi Arabistan'ı kurarak ülkenin kurucu kralı haline geldi. 1953'te ölümünden itibaren tahta Kurucu Kral Abdulaziz'in erkek oğulları oturmaya başladılar. Böylelikle Suud bin Abdulaziz (1953-1964), Faysal bin Abdulaziz (1964-1975), Halid bin Abdulaziz (1975-1982), Fahd bin Abdulaziz (1982-2005) ve Abdullah bin Abdulaziz (2005-2015) ülke yönetimine sırasıyla geçtiler. Ancak herhangi bir yazılı metne dayanmayan bu uygulama zamanla "erkek oğullardan en yaşlısı" şeklinde bir geleneğe dönüştü. Soğuk Savaş'ın ardından ülkede artan muhalefet hareketleri karşısında gücünü tahkim etmeyi amaçlayan Suudi hanedanı, 1992'de bir anayasa yayınlayarak söz konusu veraset geleneğine hukuki bir statü kazandırdı. 

Kurucu kralın oğullarından 2011'de Sultan bin Abdulaziz ve 2012'de Nayif bin Abdulaziz'in peş peşe vefatları üzerine Selman bin Abdulaziz, Kral Abdullah tarafından veliaht olarak atandı. Daha sonra, Ocak 2015'te Kral Abdullah'ın ölümüyle birlikte Suudi Arabistan'daki iç dengeler bakımından yeni bir süreç başladı. 23 Ocak'ta tahta geçen Kral Selman, yayınladığı kraliyet kararnameleri, sık sık yaptığı kabine değişiklikleri ve idari görev atamalarıyla eşine pek rastlanmayan bir şekilde adım adım devlet kademelerinde kendi kadrosunu oluşturdu. Bu doğrultudaki ilk önemli icraatı Kral Abdullah'ın ikinci veliaht olarak atadığı ve kendisinin ölümü üzerine doğrudan veliaht olan Mukrin bin Abdulaziz'i Nisan 2015'te görevinden almasıydı. Bununla da kalmadı, anayasa uyarınca kurucu kralın erkek oğulları arasından yani kardeşleri arasından kendisine veliaht belirlemesi gerekirken, kurucu kralın torunlarının oluşturduğu yeni nesilden siyasi atamalar gerçekleştirdi. Yani, 55 yaşındaki yeğeni Muhammed bin Nayif'i kendine veliaht olarak atadı. Bu sırada 29 yaşındaki oğlu Muhammed bin Selman'ı ise ikinci veliaht olarak atadı. Ayrıca, Kral Selman, oğul Selman'ı oldukça etkili bir görev olan savunma bakanlığına getirdi. Bunların dışında, Ocak 2015-Haziran 2017 arasında ortalama altı ayda bir kabine değişikliğine giden Kral Selman, 2 yıl gibi kısa bir sürede Kral Abdullah'ın 20 yılda (Kral Fahd'ın felç olması nedeniyle 1995-2005 arasında yönetim fiili olarak Veliaht Abdullah'ın elindeydi) inşa ettiği siyasi/idari düzeni yerle bir etti.

İkinci veliaht olarak atanan ve savunma bakanlığına getirilen oğul Selman, babasından da aldığı destekle ülkenin askeri, siyasi ve ekonomik alanlardaki kritik kararlarının merkezinde bulunmaya başladı. 2016'da kurulan Ekonomi ve Kalkınma Kurulu'nun başına geçen oğul Selman, ülke ekonomisi ve kalkınmasına yön vermeye başladı. Öte yandan Nisan 2016'da "Vizyon 2030" adı altında Suudi Arabistan'ın ekonomik, siyasi, idari, askeri ve toplumsal anlamda köklü bir dönüşümünü öngören yol haritasını belirledi. Suudi Arabistan'ı ekonomide petrole bağımlılıktan ve savunmada dışa bağımlılıktan kurtarmayı hedeflemekle birlikte dinamik ve üretken bir toplum amaçlayan "Vizyon 2030" ile İkinci Veliaht Selman hem içeride hem dışarıda dikkatleri üzerine çekmeye başladı.

AKTİF DIŞ POLİTİKA

Yine bu zaman diliminde oğul Selman'ın yönlendirmeleriyle Suudi Arabistan'ın dış politikası ve bölge siyaseti de yeniden gözden geçirildi. Suudi Arabistan'ın ulusal güvenliği ve bölgesel etkinliğini tehlikeye atan tehditlerin üstesinden gelinmesi amacıyla oldukça aktif bir dış politika takip edilmesi kararlaştırıldı. Obama yönetiminin bölgede doğurduğu güç boşluğunda kendisine hareket alanı bulan ve gitgide nüfuz alanını genişleten İran, Riyad yönetimi tarafından bir numaralı güvenlik tehdidi olarak tanımlandı. Mart 2015'te Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap koalisyonun Yemen'de başlattığı Kararlılık Fırtınası Harekâtı bu yeni stratejik dönüşümün ilk pratik sonucuydu. Savunma Bakanı olarak oğul Selman'ın, Yemen'de başlatılan askeri harekâtın mimarı ve yöneticisi olması ülke yönetimindeki etkinliğini artırdı. Bunu daha ileri bir aşamaya taşıyan ise Suudi Arabistan öncülüğünde Aralık 2015'te kurulan İslam İttifakı'nın arka planında da oğul Selman'ın olmasıydı. Orta Doğu'da Riyad-Kahire-Abu Dabi üçlü ittifakının kurulması sürecinde de oğul Selman'ın bu ülkede bulunduğu temaslarda oynadığı rolü unutmamak gerekir.   

Tüm bu süreçte ise veliahtlık, başbakan yardımcılığı ve içişleri bakanlığı gibi görevleri elinde bulundurmasına ve yönetim tecrübesine sahip olmasına rağmen Muhammed bin Nayif fiili olarak pasif konuma itildi. Özellikle son çeyrek asırlık Suudi Arabistan tarihine göz atıldığında, yaşı ilerlemiş olan krallar karşısında veliahtların ülkenin iç ve dış yönetiminde söz sahibi oldukları gibi fili bir durum söz konusudur. Özellikle yurtdışı ziyaretler ve uluslararası toplantılarda Riyad'ın temsili veliahtlar üzerinden yapılmaktadır. Ancak 81 yaşına gelen ve hastalıklarla mücadele eden Kral Selman döneminde altyapısı hazırlanan saray darbesi nedeniyle bir türlü benzer bir fiili durum teşekkül etmedi. Daha doğrusu, beklenen fiili durum oldukça profesyonel bir biçimde Veliaht Nayif üzerinden değil, İkinci Veliaht Selman üzerinden yaratıldı. Birçok uluslararası toplantıda ve devlet ziyaretinde yeğen Nayif değil, oğul Selman ülkeyi temsilen yer aldı. Eylül 2016'da Çin'de düzenlenen G-20 Liderler Zirvesi'ne oğul Selman'ın katılması bunlar arasından en dikkat çekeniydi. Diğer yandan, ABD ve Rusya gibi büyük güçler ile Mısır ve BAE gibi bölgesel aktörleri sık sık ziyaret ederek ülkenin iç ve dış siyasetinde kendisinin merkezde olduğunu göstermeye gayret etti.

Böylece, 2017'nin ortalarına gelindiğinde Veliaht Nayif, ülke yönetiminde oldukça pasif bir konuma itilirken, İkinci Veliaht Selman aktif bir pozisyona kavuşmuş oldu. Gelinen noktada Kral Selman aldığı bu son kararla bahsi geçen fiili duruma netlik kazandırma yolunu tercih etti. Üstelik Kral Selman yayınladığı kraliyet kararnamesiyle 1992 anayasasının "veraset kurucu kralın erkek oğulları arasında değişir" maddesini "veraset kurucu kralın erkek oğulları ve torunları arasında değişir" şeklinde revize ederek oğlunun kral olmasının önündeki hukuki engeli kaldırdı. Sonuç olarak, 34 üyeli Biat Kurulu'nda 31 üyenin oyunu alarak oğlunu kendisine veliaht tayin etti.           

Suudi Arabistan'daki bu yönetim değişikliğinin ülke dış politikası ve bölge siyaseti üzerinde de önemli yansımaları olacaktır. Her şeyden önce bu gelişme, 2015'ten itibaren bölgede güvenlik tehditleriyle mücadele adı altında saldırgan politikalar izleyerek büyük riskler alan Riyad yönetimin dış politika çizgisinin bu yönde devam edeceğine işaret etmektedir. Yeni Amerikan yönetiminin Suudi Arabistan'la stratejik işbirliğini yeniden güçlendirmeye gittiği bir dönemde ülke yönetiminde son derece önemli bir makama oğul Selman'ın getirilmesi Orta Doğu dengeleri açısından da ciddi riskler taşımaktadır. Trump yönetiminin İran'a yönelik izlediği "bölgesel sınırlandırma" politikası Veliaht Selman'ın İran'ın "artık cezalandırılmasının vaktinin geldiği" yönündeki yaklaşımıyla düşünüldüğünde Riyad-Tahran arasındaki rekabet ve çatışmanın şiddetini artıracağı kuvvetle muhtemeldir. Bu da, artan gerilim nedeniyle doğal olarak bölgesel güvenlik ve istikrarı oldukça riskli bir sürece sokacaktır. Nitekim Mayıs ayında Al Arabiya'ya verdiği mülakatta Veliaht Selman "savaşı İran sınırlarını içine taşıyacağız"şeklinde konuşmuştu. Bunun ardından Haziran ayında DEAŞ'ın İran'da terörist saldırılar düzenlemesi derhal akıllara bu açıklamayı getirdi.

Yeni yönetimin diğer bazı bölge ülkeleriyle de ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşayabileceği öngörülebilir. Burada Katar ve Türkiye öne çıkan iki ülke. İran'la iyi geçinen ve Müslüman Kardeşlere sahip çıkan Katar'a karşı 5 Haziran'dan itibaren uygulanan ablukada kolay kolay geri adım atılmayacağının ipuçlarını görmek mümkün. Ayrıca Katar krizinde Ankara'nın söylemde tarafsız ve arabulucu fakat pratikte Doha safında yer alan tutumu nedeniyle Veliaht Selman döneminde Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinde anlaşmazlık ve gerilim yaşanması güçlü olasılıklar arasında yer almaktadır. Ankara'nın Kahire ve Abu Dabi ile ilişkilerinin problemli olduğu Veliaht Selman'ın ise bu iki yönetimle güçlü bağlarının olduğu bilindiğine göre Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin kırılgan bir iklime girdiği söylenebilir.   

 

Bu yazı ilk defa Karar'da yayınlanmıştır.