Yorumlar

Dünya Politikasında Ortadoğu

Orta Doğunun dünya politikasında önemli bir yere sahip olduğu herkes tarafından kabul ediliyor. Fakat aşağıdaki tabloya baktığımızda, aslında Orta Doğunun dünyadaki güç dağılımında fazla etkili olmadığı görülüyor. Ekonomik güç açısından Uzak Doğu, Kuzey Amerika ve Avrupanın çok gerisinde olan Orta Doğu, Latin Amerikadan da daha az Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)ya sahip.

Peki, buna rağmen Orta Doğu dünya politikasında neden çok fazla konuşuluyor?
Bölgeden uluslararası siyaseti çok fazla etkileyecek bir aktör çıkmasa da, sahip olduğu kaynaklar küresel güçler için Orta Doğuyu önemli kılıyor. Bütün dünyadaki ispatlanmış petrol rezervlerinin üçte ikiye yakını ve doğalgaz kaynaklarının da yüzde 40tan fazlası bu bölgede bulunuyor. Bu yüzden küresel güç mücadelesini yürüten ülkeler açısından Orta Doğunun kontrolü çok büyük önem arz ediyor.
Orta Doğuda etkin olmak, Japonya, Çin, Fransa ve Almanya gibi bazı küresel güçler için kendi enerji ihtiyacını güvenli bir şekilde karşılamak açısından önemliyken, ABD ve Rusya gibi ülkeler için rakiplerinin enerji ihtiyacını karşıladığı kaynaklar üzerinde söz sahibi olmak anlamına geliyor. Ayrıca hepsi için Orta Doğuyu kontrol altında tutmak, bölgeden yeni küresel güçlerin ortaya çıkmasını engellemek açısından önemlidir.
 
Sahip olduğu zengin enerji kaynakları dışında Orta Doğuyu dünya politikası ve küresel güçler açısından önemli kılan başka faktörler de var şüphesiz. Örneğin ABD ve diğer Batılı ülkelerin çoğunda güçlü olan Yahudi lobisi İsrailin korunmasını bu ülkeler açısından önemli hâle getiriyor. Bu yüzden Washington ve Avrupa başkentleri İsrailin bölgedeki saldırgan politikalarına çoğu zaman destek veriyorlar ya da bu devlet tarafından yapılan ağır insan hakları ihlallerini görmezden geliyorlar.
Peki, Orta Doğudan yeni küresel güçlerin ortaya çıkmasını engellemek mevcut küresel aktörlerin bölge politikaları açısından ne kadar önemlidir? Ya da, Orta Doğudan dünya politikasında Almanya, Fransa ya da Japonya kadar etkili olabilecek bir küresel güç çıkar mı?
Uluslararası ilişkiler hukuk yerine güç üzerinden yürütüldüğü için, bugünkü uluslararası siyasal sistemde etkin olan aktörlerin kendi hareket alanlarını sınırlandıracak yeni küresel güçlerin ortaya çıkmasını engellemeye odaklandıkları bir gerçektir. Latin Amerikanın yükselen gücü Brezilyanın başına gelenleri bu çerçevede okumak doğru olacaktır. 2011 yılında 2,6 trilyon dolara ulaşan GSYHsı ile İngiltereyi de geçip dünyada altıncı sıraya ulaşan Brezilya, son yıllarda yaşadığı siyasi istikrarsızlık sonucu 2015 yılında dokuzuncu sıraya gerilemiş ve GSYHsı 1,7 trilyon dolara düşmüştür. Bu ülkenin yaşadığı hukuk darbesinde, Latin Amerikayı her zaman kendi “arka bahçesi” olarak gören ABDnin rolü araştırılmaya değer bir konudur.
 
Orta Doğu ülkelerine baktığımızda ise, bölgede küresel güç konumuna yükselmeye aday üç ülke göze çarpmaktadır: Türkiye, İran ve Suudi Arabistan. Ancak, bu ülkelerin üçünün de kendi sınırları dışında çatışmalara sürüklendiğini görüyoruz. Türkiye, DAEŞ ve PKK/PYDye karşı Suriyede Fırat Kalkanı Operasyonunu başlatmak zorunda kaldı, İran hem Suriye hem de Irakta bizzat askerlerini göndererek çatışmaların tarafı olmuş durumda ve Suudi Arabistan uzun zamandır Yemende sonu görünmeyen bir savaşın içine sürüklenmiş vaziyette...
Aşağıdaki tablodaki 2012-2015 yılları karşılaştırması aslında her üç ülkenin de bölge sorunlarına bölgesel çözümler bulma konusunda daha fazla çaba sarf etmeleri gerektiğini açıkça gösteriyor. Bu yıllar arasında ekonomik kapasitelerinde yaşanan önemli düşüşte taraf oldukları çatışmaların olumsuz etkisi yadsınamaz. Bu yüzden, küresel aktörlerin yıkıcı bir şekilde bölgeye müdahalelerine imkân veren PKK/PYD ve DAEŞ gibi terörist örgütlere karşı ortak hareket etmeleri bu üç ülkenin küresel güç olma hedefleri açısından da vazgeçilmez bir zorunluluk olarak görünüyor.
 
 
 
 
Bu yazı ilk defa Türkiye Gazetesi'nde yayınlanmıştır.