Yorumlar

Hamas’ın Direnişi ve Mısır’daki Darbe

Kemal İnat

İsrailin Gazzeye karşı kara operasyonu sürecinde yaşananlar, özellikle de Hamasın güçlü direnişi son dönemde Ortadoğuda yaşanan birçok  olaya ışık tutar nitelikte.

Öncelikle, İsrailin geçmiş yıllarda sürekli olarak yaptığı ölçüsüz saldırganlığı tekrarladığını görüyoruz. Filistin ve Lübnan topraklarına yönelik  kitlesel, bölgedeki birçok başka ülkeye yönelik sınırlı saldırıları karşısında İsrailin ciddi bir tepkiyle karşılaşmadığını herkes biliyor. Bölgede  saldırıya maruz kalan ülke ve halklar İsrailin askeri gücü karşısında yeterli imkanları olmadığı için “vermeleri gereken kaybı” veriyorlar ve bir  sonraki İsrail saldırısını beklemekten başka çareleri olmuyordu.

İsraile destek vermekten başka bir politikayı düşünmek dahi istemeyen Batılı ülke yönetimleri ise, bu ülkenin “güç gösterisi ve katliamları” için ihtiyaç duyduğu süreyi ona tanımak için ellerinden gelen her türlü desteği veriyorlardı. Uluslararası medya da bu konuda İsrailden hiçbir yardımı esirgemiyor, İsrailin aslında kendi güvenliğini sağlamaya çalışan “gerçek mağdur” olduğunu anlatmak için her türlü yöntemi kullanıyordu. Kendi kayıpları 5-10u geçmeyen İsrailin katlettiği binlerce insanın büyük çoğunluğunun siviller ve özellikle de çocuklar olduğu gerçeğini örtme konusunda fazla başarılı olamıyorlardı, ancak ellerinden geleni yapmaktan geri durmuyorlardı.

Bu hikaye sürekli tekrarlanıyordu ve İsrailin bu “bilim-kurgu korku filmlerindeki zaman zaman ortaya çıkıp kurbanlarını öldüren yaratık” benzeri katliamlarına karşı durmanın artık imkansız olduğuna dair bir anlayış oluşmuştu. Bölge halkları İsrail belasının kendileri için “değişmez bir kader” olduğunu düşünmeye başlamışlardı ve zamanı geldiğinde vermeleri gereken kurbanları vermekten başka çareleri olmadığını düşünüyorlardı. Bölgede yaşayan halkları katletmek, yıldırmak, korkutmak ve göçe zorlamak suretiyle kendilerine bir devlet inşa eden Siyonistler ise bu şekilde devletlerinin adım adım arzuladıkları sınırlara ulaşmasını amaçlıyorlardı.

Ancak son Gazze Savaşının gelişimi bu algılarda önemli bir değişikliğe yol açtı.

Hamasın, önceki yıllardan farklı olarak, kendi imkanlarıyla karşılaştırılamayacak düzeyde bir askeri güce sahip olan İsrail karşısında çok ciddi bir direniş göstermesi ve çok sayıda İsrail askerini öldürmesi İsrail saldırganlığına karşı boyun eğmenin bir kader olmadığını gösterdi. İsrailin yenilmezliği mitinin ne kadar yanlış olduğu, aslında gerekli silahlara sahip olması durumunda Hamasın bu ülkenin yayılmacı politikasına dur diyebileceği fark ediliyor. Tıpkı Hizbullahın 2006 yılında Lübnanda yaptığı gibi, Hamasın sahip olduğu sınırlı silahlarla İsraile önemli kayıplar verdirdiğini ve onu ateşkes aramak zorunda bıraktığını görüyoruz. Burada İsrailin Gazzede verdiği kayıpların yanında, Hamasın elindeki füzelerle İsrailin çeşitli şehirlerini etkili bir şekilde vurabilecek ve uluslararası havaalanındaki uçuş trafiğini engellemek suretiyle bu ülkeye ciddi ekonomik zararlar verebilecek kapasiteye ulaştığının da altını çizmek gerekir.

Peki bu Hamas direnişini mümkün kılan şey nedir ve bunun Mısırda yaşanan darbe ile ne ilgisi vardır?

Hamas savaşçılarının İsrail saldırganlığı karşısında vatanlarını savunma konusundaki güçlü cesaretlerinde geçmişten günümüze bir değişiklik olmadığına göre, direnişin bu defa daha kuvvetli olmasının sebebi sahip oldukları yeni silahlardır. İsrail ve Batı medyasında yer alan bilgilere göre, Hamasın özellikle tanklara karşı artık daha iyi silahlara sahip olduğu görülmekte.

Peki bu nasıl mümkün oldu? Hamas bu yeni silahlara nasıl ulaştı?

Tabii ki Muhammed Mursinin cumhurbaşkanı olduğu dönemde Mısır üzerinden. Mursi, Hamasa İsrail saldırganlığı karşısında Gazzenin korunması için gerekli silahları temin etme imkanı verdi, en azından buna göz yumdu. Bu Filistin direnişine ve Ortadoğudaki hukuksuzluğa karşı çıkanlara yapılmış çok değerli bir katkıydı. Ancak İsraili desteklemeyi kendi devlet politikalarının en önemli amaçlarından biri sayan ABD ve Almanya gibi Batılı ülkeler için ise affedilmeyecek bir suçtu.

İsrail saldırganlığına karşı Hamas-Mısır ekseninin oluşması ve bu eksenin Türkiye ve Katar gibi ülkeler tarafından desteklenmesi İsrail ve ona destek veren ülkeler açısından bir kabusa dönüşmüştü. Çünkü Mısır, Türkiye ve Katarın desteğiyle Hamasın İsraile karşı güçlü bir direniş hattı oluşturması mümkün olacaktı ve Siyonist yayılmacılığına karşı boyun eğmenin bir kader olmadığı anlaşılacaktı. Bu, İsrailin gerçekleştirdiği katliamlar karşısında bölgeden yükselen “ağlama ve kınama” politikasından başka bir şey olacaktı. Bölge halkları ve ülkeleri İsrail vahşetine karşı ağlamayı ve sızlanmayı bırakıp ciddi bir direniş hattı kuruyorlardı.

İşte tam da bu nedenle İsrail ve onu destekleyen Batılı ülke yönetimleri açısından bu direniş hattının kırılması gerekiyordu. Bu nedenle bu hattın en önemli halkasına, Gazze sınırını kontrol eden Mısıra saldırdılar. Hepimizin bildiği gibi bu saldırı doğrudan dışarıdan gelmedi. Çok defa yaptıkları bir yolu denediler ve içerideki kendileriyle işbirliğine hazır aktörleri harekete geçirdiler ve Mursiyi iktidardan devirdiler. Bu direniş hattı karşısındaki korku o kadar büyükmüş ki, Müslüman Kardeşleri tamamen bölge sahnesinden silmek için çok amansız bir savaş başlattılar. Bu savaşlarına destek verecek yerli işbirlikçileri bulmakta ise hiç zorlanmadılar.

Ancak herşeye rağmen İsrailin bu Gazze saldırısı onun yumuşak karnını gösterdi. Arkasındaki Batılı yönetimlerin bütün desteğine rağmen, bu işgalci güce karşı koymanın zor olmadığı artık daha iyi biliniyor. Hamas çok sınırlı imkanlarına rağmen İsraile bu kadar kayıp verdirip onu durdurabiliyorsa, Hamasa destek verecek yeni bir direniş hattının kurulması gecikmeyecektir. Bu hat belki yine Mısır üzerinden kurulacak, belki Ürdün üzerinden, belki de Lübnan ve hatta Suriye üzerinden. Bunun için tek ihtiyaç duyulan şey, bu ülkelerde, İsrail saldırganlığının kendilerini de hedef alacağını kavrayan ve bu saldırganlığa karşı kurulması gereken direniş hattına destek olacak yönetimlerin olması.

Türkiye ise, İsrail saldırganlığına karşı sadece ağlamaktan ve kınamaktan ibaret politikasını terk edip bu direniş hattına destek vermeye başlayalı çok oldu. Mursiye yaptıkları gibi, Türkiyeye de İsrail saldırganlığına karşı çıkan bu politikasının bedelini ödetmeye çalışanların olduğunu görüyoruz. Ancak Türkiye artık bedel ödetme girişimlerine karşı dirençli hale geldi ve başka aktörlerin kendisi için belirlediği rolü oynayacak bir ülke olmaktan çıktı. Kendi doğru politikasının arkasında durabilecek bir güç ve iradeye sahip Türkiyenin İsrail saldırganlığına karşı çıkan ve Filistin direnişini destekleyen politikasını sürdürmesi bölgenin geleceği açısından da çok önemlidir.