Yorumlar
Tunus’ta Demokratikleşmenin Üçüncü Ayağı: Cumhurbaşkanı Seçimleri
Raşid Gannuşinin deyimiyle “Çalkantılı bir bölgede tek huzurlu ülke” olma yolunda ilerleyen Tunus, 2014 yılı içerisinde demokratikleşme yolunda oldukça önemli adımlar attı. Bu adımların ilki Ocak ayında kabul edilen sivil anayasa, ikincisi ise 26 Ekimde sorunsuz bir şekilde gerçekleşen parlamento seçimleriydi. Anayasanın kabulü ve parlamento seçimlerinden sonra Tunusu demokratikleşme yolunda bekleyen önemli bir diğer adım ise 23 Kasımda gerçekleşecek olan cumhurbaşkanı seçimleridir.
Tunusta 23 Kasımda yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri parlamento seçimlerine kıyasla Tunusun geleceği açısından daha önemli gözükmektedir. Bu durumun öncelikli sebebi 2011 devrimine kadar Tunus siyasi sisteminde cumhurbaşkanının sahip olduğu merkezi güç ile alakalıdır. Tunusta 2011 devrimine kadar cumhurbaşkanlığı makamı, Habib Burgiba ve Zeynelabidin Bin Ali şahıslarında otoriter bir yönetimin en güçlü merkezi olarak işlemiştir. Bu sebeple 2014 Ocak ayında onaylanan anayasanın başlıca amaçlarından biri de cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkilerinin sınırlandırılmasıydı. Cumhurbaşkanının sahip olduğu bu gücün dengelenmesi için anayasada karma bir sistem kabul edilmiş ve cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkiler başbakan ve cumhurbaşkanı arasında dağıtılmıştır. Cumhurbaşkanı ve başbakanın güçleri arasında bir denge kurmak amacıyla onaylanan söz konusu karara göre, dış politika, savunma ve ulusal güvenlik konuları cumhurbaşkanlığının sorumluluk ve yetki alanına bırakılırken kamu idaresi, bakanlıkların görev alanları ile ülke yönetimi de başbakanın yetkisine verilmiştir. Ayrıca cumhurbaşkanı hala mecliste kabul edilen yasaların onaylanmasından sorumlu olmakla birlikte Tunus Silahlı Kuvvetlerinin başkumandanı ve üst düzey askeri, idari ve diplomatik görevlileri kapsayan ülkedeki önemli atamalar konusunda da yetki sahibidir.
23 Kasımda yapılacak cumhurbaşkanı seçimlerinin önemi de cumhurbaşkanının yetkilerini başbakan ile dengeleyen bu karar bağlamında ortaya çıkmaktadır. Zira ülkenin demokratikleşmesi yolunda atılan ilk adım olan sivil bir anayasa ile alınan söz konusu karar, cumhurbaşkanı seçimleri ile denenme imkânı bulacaktır. Bu bağlamda 2011 Tunus devriminin otoriter yönetim ve bu yönetimin ülkede yol açtığı sorunlara karşı yapıldığı göz önünde bulundurulursa, yeni seçilecek cumhurbaşkanının anaysa ile kabul edilen sınırlandırılmış yetkiler uyarınca göreve başlaması ile Tunusun, siyasi olarak devrimin en önemli çıktılarından birine kavuşma eşiğinde olduğu söylenebilir.
Cumhurbaşkanı seçimlerini parlamento seçimlerine nazaran önemli kılan bir diğer husus ise, parlamento seçim sonuçları ile bağlantılıdır. Seçim sonuçlarında Nida Tunus %39, Nahda Partisi % 33, Cumhuriyet İçin Kongre Partisi % 5,8, Afak Partisi % 5,3, Halk Cephesi % 4,3 oy almış, bu durumda 217 sandalyeli mecliste 83 sandalye ile Nida Tunus birinci olurken 68 sandalye ile de Nahda Hareketi ikinci olmuştur. Fakat Nida Tunusun meclisteki çoğunluğu yakalayamamış olması koalisyon çabalarını gündeme getirmiştir. Nida Tunusun eski rejim partileri, sol ve liberal kesimden olmak üzere geniş bir siyasi yelpazeyi çatısı altında toplamış olması ve parlamento seçimleri sonucunda da birçok ufak parti ile bağımsız adayın temsil yetkisi kazanmış olması koalisyon çabalarını oldukça zora sokmuştur. Zira seçim sonucunda başarılı çıkan Nida Tunus ve Nahda Partisinin koalisyonuna ideolojik kutuplaşmadan ötürü sıcak bakılmazken, meclisteki diğer sol veya liberal partiler de eski rejime ait kişileri bünyesinde barındırmasından ötürü Nida Tunus ile koalisyona yanaşmamaktadır. Bu durum yeni hükümetin kim tarafından ve ne zaman kurulacağına yönelik anlaşmazlığı da körüklemiş ve sonuç olarak Ulusal Diyalog Toplantısı düzenlenmiştir. Toplantı neticesinde çıkan karara göre de yeni hükümeti kurmakla görevlendirilecek kişiyi yeni seçilen cumhurbaşkanı belirleyecektir. Dolayısıyla Tunusta seçilecek olan yeni cumhurbaşkanı aynı zamanda yeni koalisyon hükümetinin ortaklarının belirlenmesinde de oldukça kilit bir role sahip olacaktır. Sonuç olarak cumhurbaşkanlığı seçimleri ile parlamentodaki siyasi denge de belirlenecektir.
Tunustaki demokratikleşme ayaklarının üçüncüsü olan cumhurbaşkanı seçiminin önemine dair yapılan bu yorumlardan sonra, özet olarak bu seçimlerin demokratikleşme ayaklarının ilk ikisini oluşturan anayasa ve parlamento seçimleri üzerinde oldukça etkin bir rol oynayacağı söylenebilir. Toplamda 27 adayın yarışacağı seçimlerde öne çıkan isimlere bakılacak olursa, seçimin önde gelen isimlerinin Nida Tunus partisinin başkanı olan Baci Kaid Sibsi ile Tunusun mevcut cumhurbaşkanı olan Munsıf Merzuki olduğu görülmektedir. Nahda lideri Gannuşi ise cumhurbaşkanı seçimleri için aday göstermemiştir. Eski cumhurbaşkanları Bin Ali ve Burgiba dönemlerinde üst düzey görevlerde bulunan Sibsi, Nahda karşıtı isimlerin çoğunlukta olduğu partisini parlamento seçimlerinde daha çok Nahdanın karşısında konumlandırmış ve İslamcı-seküler kutuplaşması üzerinden güçlü bir seçim propagandası yürütmüştü. Sibsinin, Nahdanın katılmadığı dolayısıyla seküler isimler ile mücadele ettiği cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ise öne çıkardığı söylemler daha çok eski rejim ile bağlantısına yönelik dile getirilen eleştirilere bir cevap niteliğinde olmuştur. Tek parti ve tek adam iddialarına karşılık Sibsi, cumhurbaşkanı seçilmesi halinde hiçbir parti veya grubu dışlamamaya yönelik bir politika izleyeceklerinin üzerinde durmuştur. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir diğer önemli ismi ise devrimden bu yana cumhurbaşkanlığı yapmış olan Merzukidir. Kendisini Yasemin Devriminin bekçisi olarak ilan ederek eski rejimlerde görevde bulunmuş Sibsinin karşısında konumlandıran Merzuki ise seçim sürecinde daha çok Tunuslulara 2011 yılında yapılan devrimin amaçlarına sahip çıkılması için çağrıda bulunmuştur. Netice olarak partisinde eski rejim yanlıları, seküler kesim ve önemli işadamlarını bulunduran Sibsinin daha çok laik kesimin oylarını alması beklenirken Merzuki ise muhafazakâr ve orta sınıfa hitap etmektedir.
Seçimlerde öne çıkan diğer isimler ise, mevcut meclis başkanı ve devrimden sonra Troyka hükümetinde bulunan Emek ve Özgürlükler için Demokratik Forum Partisinin genel başkanı olan Mustafa bin Cafer, kendisinin Sibsi ile ikinci tura kalacağını iddia eden işadamı ve siyasetçi Selim Riyahi, Tunus merkez solunun önemli isimlerinden Hamma Hammami ve seçimlerdeki tek kadın aday olan Gülsüm Kennudur. Seçim propaganda süreçlerinde Riyahi, Tunusta özellikle işsizlik sıkıntısına dikkat çekerek gençlerin oylarını garantilemeye çalışırken, Tunus Halk Cephesinin sözcüsü olan Hammami, Bin Ali dönemi yöneticilerinin tekrardan yönetime gelmesine karşı çıkarak milliyetçi söylemleri arttırmıştır. Hukukçu olan Kennu ise Tunusta kadın hakları ihlallerine dikkat çekerek daha çok kadın adayların oylarını almayı hedeflemiştir.
Tunusun demokratikleşmesi yolundaki önemli adımlardan biri olan 23 Kasımda cumhurbaşkanı seçimleri için aday göstermeyen Nahda Hareketinin ise oynayacağı rol devrim sonrası Tunus için oldukça önemli olacaktır. Zira Nahda Partisi her ne kadar devrim sonrası yaşamış olduğu siyasi süreçte görece bir itibar kaybı yaşamış olsa da, parti Tunusun en köklü tabanına sahiptir. Dolayısı ile Nahda tabanının oylarını Merzukiye vereceğine yönelik söylemler dikkate alınırsa seçim sonuçları konusunda bu parti oldukça belirleyici olacaktır. Ayrıca Nahdanın cumhurbaşkanı seçimlerine katılmamış olması, seçim sürecinin seküler-İslamcı kutuplaşması ile manipüle edilmesine mani olmuştur. Böylelikle Gannuşinin de deyimi ile Tunusta cumhurbaşkanı seçim süreci “tercihin İslamcılık ile sekülerlik arasında değil demokrasi ile despotizm arasında olacağı” bir atmosfere şahit olmaktadır. Bu durum da Arap Baharı olarak adlandırılan süreç sonunda diyalog ve uzlaşı ile önemli bir yol kateden ve demokratikleşme yolunda üçüncü bir adıma hazırlanan Tunusta, cumhurbaşkanı seçimlerini devrim çıktılarının sağlanması bağlamında daha da önemli kılmaktadır.