Yorumlar

‘Kudüs Sevilmeden İnsanlığa Girilmez’

Şüphesiz ki Kudüs, insanlık tarihinde üzerinde en çok söz söylenen ve konuşulan şehirlerden biridir. Üç büyük din açısından kutsal ve övülmüş bir yer olarak görülen bu şehir ne yazık ki yarım asrı aşkın bir süredir en çok tartışma ve mücadelenin yürütüldüğü şehirlerden biri olagelmiştir.

Kutsal kitaplarda övgüyle bahsedilen Kudüs şehri, üç din için de özel bir yere sahiptir. Hz. İbrahimden itibaren bir çok peygamberin yaşadığı yer olması ve üç din için de kutsal kabul edilen mekanları barındırması sebebiyle aynı zamanda bir barış şehridir.

Yahudi inancı  Kudüsü, tanrının seçilmiş kavmi olan İsrailoğullarına bir vaadi olarak görür. Kudüs vadedilmiş kutsal toprakların merkezi konumundadır ve ona bu merkeziliğini kazandıran özelliği Kral Davudun ilk mabedi kurduğu yer olmasıdır.

Tanrının yerini belirlediği mabedin Süleyman tarafından yapılacağını bildirmesi üzerine Hz. Davud oğlu Süleymana mabedi yapmasını emretmiş,  uzun ve titiz süren çalışmalar sonucunda da  inşası tamamlanmıştır. Hz. Süleymandan sonra yağma ve yıkıma maruz kalan mabed yeniden inşa edilmiş; ancak Romalılar tarafından tekrar yıkılmasının ardından Yahudilerin sürgün hayatı başlamış, 1948 yılına kadar devlet halinde bağımsız bir yapı oluşturamamaları nedeniyle bu durum Yahudiler için siyasi ve tarihsel anlamda bir dönüm noktası olmuştur.

Bir mabed dini olan Yahudilikte, Süleyman mabedinin yıkılışı ile başlayan sürgün hayatı bugün Kudüs ve çevresindeki kutsal topraklar üzerinde yürütülen hak iddiası açısından çok önemlidir. Yahudiliğin bir sürgün miti çerçevesinde ilerleyen tarihi önemli kırılmalar yaşayarak Siyonist reaksiyonlara evrilmiştir.  Sürgünde yaşayan Yahudileri millet olarak tekrar bir araya getirme ve bağımsız bir Yahudi devleti kurma Siyonizmi ideolojiye dönüştüren temel argümanların başında gelmektedir.

Günümüzde Yahudiler Süleyman mabedinin kalıntıları kabul ettikleri Ağlama duvarı önünde yüzleri duvara dönük dua ederler ve yeniden inşa arzusu için gözyaşı dökerler.

Kudüsün Hristiyanlık için anlamı da tarihin başlangıç ve bitiş noktasının olduğu yerdir. Hristiyan doktrinine göre Kudüs ve çevresi Tanrının insanlık uğruna kendi oğlunu kurban ettiği topraklardır. Hıristiyan inancında Hz. İsanın yeniden dirilişinin buradan gerçekleşeceğine inanıldığından buraya Kıyamet Kilisesi inşa edilmiş ve Hıristiyanlarca hac merkezi kabul edilmiştir.

İslamiyet açısından önemi de Müslümanların ilk kıblesi olan Mescidi Aksayı barındırması ve Miraç olayının yaşandığı yer olarak kabul edilmesidir. Hicretten önce Hz. Muhammed Kudüse yönelerek namaz kılmış daha sonra kıble Kâbeye çevrilmiştir. Hadislerde Mescid-i Aksanın ibadet ve ziyaret amacıyla gidilmesi gereken üç mescitten biri olduğu belirtilmiştir.

Üç din açısından kutsal kabul edilen bu barış şehri 1967 yılından sonra baskı ve zulüm şehrine dönüştü. O yıldan sonra Siyonist İsrailliler Mescid-i Aksayı yıkma ve tahribe yönelik pek çok saldırıda bulunmuşlardır. Yıllardır Süleymanın mabedinin kalıntılarının külliye altında olduğu bahanesiyle mescidin altında ve etrafında kazılar yapmaktadırlar. Bu kazıların sonucunda mescit ağır hasarlar almaktadır.

Son günlerde Yahudi yerleşimciler ve İsrail yetkililerinin ihlalleri nedeniyle Mescidi Aksa da sık sık gerginlikler yaşanmaktadır. İsrail emniyet güçleri namaz kılmak için Mescid-i Aksa'ya gelen Müslümanların girişini engellerken, ibadet için Mescid-i Aksa'da bulunanları zorla dışarı çıkarmaya çalışmakta ve ayrıca 50 yaş altı erkeklerin mescide girişini engellemeye devam etmektedir. Bu sırada çok sayıda Filistinlinin de yaralanmasına sebep olmaktadır.

Bu yıl ki Sukot Bayramı dolayısıyla da  Mescid-i Aksaya yönelik ihlalleri artan İsrail, Mescide girişi Yahudi ve Müslümanlar arasında böldü. Uygulamaya göre Müslümanlar sabah namazı sonrası avludan çıkarılmakta ve öğlene kadar sadece Yahudilerin girişine izin verilmektedir. Aksa kapısı önünde Filistin ve İsrail güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışmalarda İsrailin ses bombası ve gaz kullanarak Müslümanları külliyeden uzaklaştırdığı görülmektedir. Mescid-i Aksaya ibadet etmek için gelenler bu tip kısıtlamalara maruz kalmaya devam etmektedir. Özellikle cuma günleri erkeklere getirdiği yaş sınırlaması sebebiyle mescid önünde gerginlikler artmakta ve Müslümanlar namazlarını mescidin kapısına yakın yerlerde kılmak zorunda kalmaktadır.

30 Ekim Perşembe günü de bölgede sıcak bir gelişme yaşandı. İsrailin kutsallara yönelik tacizleri ve ihlallerinden dolayı yaşanan bu gelişme taraflar arasındaki gerilimin her geçen gün arttığını ve her iki taraf içinde kayıplar ile sonuçlandığını göstermektedir. Aşırı sağcı bir hahamın Batı Şeriada silahlı saldırı sonucu öldürülmesinin ardından İsrail, ikinci bir bildirime kadar Mescid-i Aksaya girişleri  yasakladı. Ancak gün boyu artan olaylar ve gelen tepkiler neticesinde mescidin yeniden açılmasına karar verildi.

Kudüs Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin inancında ve kalbinde önemli bir yerde olduğundan bu konuda taraflar arasında yapılan görüşmelerde nihai statüsü konusunda üç dinin menfaatleri hesaba  katılmalı ve bu dinlerin mensuplarının uyum ve uzlaşı içinde yaşamasını sağlayacak bir çözüme kavuşturulmalıdır. Mescid-i Aksayı koruma sorumluluğu sadece Filistinlilerin değildir. ‘Kudüs bütün bir insanlığın meselesidir. Kimse Kudüste tek taraflı karar alıp hayata geçiremez. Ortadoğu da bir gün barış sağlanacaksa bunun yolu Kudüs meselesinin çözümünden geçmektedir.

“Mescid-iAksa”,www.islamansiklopedisi.info, 28 Ekim 2014 Salime Leyla Gürkan “Yahudilik”, İsam Yayınları, 2008, s.48 Süleyman Gündüz, “Mescid-i Aksa her an yıkılabilir”, Yeni Şafak Gazetesi, 10 Haziran 2010, www.yenisafak.com.tr, 29 Ekim 2014 http://www.aljazeera.com.tr/haber/yerlesimciler-mescid-i-aksayi-basti, 29 Ekim 2014 Başbakan Ahmet Davutoğlunun “Uluslararası Kudüs Toplantısı”nın açılışında yaptığı konuşma, 12 Mayıs 2014