Yorumlar

İran’ın Suudi Arabistan Politikasına Aktör Merkezli Bakış

İranın Suudi Arabistan politikası muhafazakâr bloğa mensup bürokratik aktörler tarafından, iç siyasetteki mücadelenin bir parçası olarak araçsallaştırılmakta ve Aktör Merkezli Neoliberal yaklaşımın tezlerinde ifade edildiği gibi, “alt toplumsal ve bürokratik kurumlarının çıkar ve öncelikleri ülkenin çıkarlarının önüne geçmektedir.”

Suudi Arabistanda Şii din adamı Ayetullah Bakır el-Nimrin idam edilmesinin ardından bu ülkenin İrandaki büyükelçiliğinin protestocular tarafından yakılması, iki ülke arasındaki ilişkilerin son zamanlarda hiç olmadığı kadar gerginliğe sürüklenmesine yol açmıştır. Elçiliğine yönelik saldırıya engel olunmamasını gerekçe gösteren Riyad yönetimi, İran ile diplomatik ve ekonomik ilişkileri kestiğini açıklarken, iki ülke arasında Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Körfez ülkeleri, Afganistan ve Pakistan üzerinden sürdürülen rekabetin doğrudan bir çatışmaya evrileceği endişeleri dile getirilmeye başlanmıştır. Bu yazıda Tahran ile Riyad arasında yaşanan rekabetin liberal yaklaşımın tezleri çerçevesinde analiz edilmesi amaçlanmıştır. Şüphesiz liberal geleneğe mensup teorilerin uluslararası sistemi ve bu sistemin aktörlerinin dış politika davranışlarını açıklamaya çalışırken ileri sürdüğü çok sayıda tez vardır ve bunların tamamını bu kısa yazı çerçevesinde test etme imkânı yoktur. Bu nedenle bu geleneğe mensup Aktör Merkezli Neoliberal yaklaşımın, devletlerin dış politika kararlarının şekillenmesine etki eden farklı aktörler üzerinden yaptığı analizler ışığında, İranın Suudi Arabistana yönelik politikası ele alınmıştır. Bu çerçevede, devletaltı aktörler olarak tanımlanan STKlar ile sivil ve askeri bürokrasinin Tahranın Suudi Arabistan konusundaki dış politika tercihlerinde etkileri incelenmiştir. Dış politikayı “alt toplumsal ve bürokratik aktörlerin çıkar ve önceliklerinin devlet aygıtı üzerinden dış dünyaya yansıtılması” olarak tanımlayan Aktör Merkezli Neoliberal yaklaşıma göre, devlet sadece bir araçtır, asıl belirleyici olan ise etkinlikleri ve güçleriyle öne çıkan alt aktörlerdir. Ekonomik, sosyal ve siyasi çıkar grupları ile sivil ve askeri bürokratik kurumlardan oluşan bu alt aktörlerin temel hedefi, kendi varlıklarını sürdürmek ve kendi çıkarlarını koruyabilmek için karar mekanizmalarındaki etkin pozisyonlarını muhafaza edebilmektir. Bu hedef doğrultusunda ‘devlet aygıtının kararlarına etki etmek suretiyle bu kararlarda kendi çıkarlarının yansımasını görmek isterler. Bu yaklaşım çerçevesinde, İranın Suudi Arabistana yönelik politikası analiz edildiğinde yapılması gereken ilk tespit, Tahranın bu kapsamdaki politikasının anlaşılması için sadece Cumhurbaşkanı ve başta Dışişleri Bakanı olmak üzere onun kabinesini oluşturan aktörlerin tercihlerine bakılmaması gerektiğidir. İran siyasal sisteminin kendine özgü yapısı, Velayet-i Fakih makamı ve başka aktörlerin bu ülkenin dış politikasının şekillenmesinde etkili olması sonucunu doğurmaktadır. Burada, özellikle Devrim Muhafızlarının çıkar ve önceliklerinin İran dış politikasına ‘devlet aygıtı üzerinden önemli oranda yansıdığını ifade etmek mümkündür. Ülkede çok önemli iki seçim yaklaşırken (Parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimleri), reformcu kanada mensup olan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve ekibinin nükleer müzakereler alanında gösterdiği başarı, halkın önemli bir kesiminin gözünde onun popülaritesini ciddi oranda artırmıştı. Bu destekle seçime girmeleri durumunda reformcuların ülkedeki siyasal dengeleri önemli oranda değiştirebilecek bir başarı elde etmeleri mümkün olabilirdi. Ancak dış tehdit algısının yüksek olduğu bir ortamda seçimlere gidilmesi, Devrim Muhafızları tarafından desteklenen muhafazakârların oy oranını artıracak bir durum olarak görüldüğü için, bu kesim tarafından Suudi Arabistanla gerginliğin sürekli tırmandırıldığı görüldü. Hatta Cumhurbaşkanı ve Dışişleri bürokrasisinin İranın Suudi Arabistan politikasının şekillenmesinde, bu alandaki resmi sorumluluğu çok daha az olan muhafazakâr devlet-altı aktörlerin çok gerisinde kaldığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.
En önemli amaçları İran siyasetindeki belirleyici konumlarını korumak olan muhafazakâr alt aktörler, Tahranın Riyad politikasının kendi çıkar ve öncelikleri doğrultusunda belirlenmesini başarmışlardır. Bu çerçevede İranı Lübnandan sonra Irak, Suriye ve Yemen siyasetinde etkili bir aktör yapmayı hedefleyen güvenlik merkezli politikalar, bu girişimleri kendi güvenliği için tehdit olarak gören ve kendisine yönelik bir ‘çevreleme politikasının araçları olarak algılayan Suudi Arabistan ile İranı karşı karşıya getirmektedir. İki ülkenin söz konusu bu rekabet alanlarında temsilciler üzerinden yürüttükleri savaşlar, her ikisindeki sert politika yanlısı aktörleri öne çıkarmakta ve dış politikada olduğu gibi iç politikada da etkinliklerini artırmalarını sağlamaktadır. Kasım Süleymani gibi komutanlarının Suriye ve Irakta cephede boy göstermesiyle İran dış politikasının yürütülmesinde çok önemli bir aktör olarak öne çıkan Devrim Muhafızları, buradan devşirdikleri meşruiyet ve güçle iç siyasette destek verdikleri muhafazakârların etkinliklerinin artmasına hizmet etmektedirler. Suudi Arabistanda Şii din adamı Ayetullah Nimrin idam edilmesinin ardından İrandaki protesto gösterilerini yönlendirmek suretiyle, bu ülkenin Tahrandaki büyükelçiliğinin yakılmasına yol açan muhafazakâr güvenlik bürokrasisi, Riyada yönelik İran dış politikasını ipotek altına almıştır. Bu eylemle, Cumhurbaşkanı Ruhaninin Suudi Arabistanla yaşanan krizi kendi yöntemleriyle yönetme imkânını elinden alarak onu dış politikada başarısızlığa mahkûm etmeyi ve bu şekilde yaklaşan seçimlerde etkinliğini artırmasını engellemeyi hedeflemişlerdir. Muhafazakâr kesime mensup bu aktörlerin, İran siyasal sisteminde uzun zamandır var olan ağırlıklarını koruyabilmeleri için Cumhurbaşka- nı Ruhaninin temsil ettiği reformcuların parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimlerinde başarılı olmamaları gerekiyordu. Yine muhafazakârların kontrolünde olan

Cumhurbaşkanı ve Dışişleri bürokrasisinin İranın Suudi Arabistan politikasının şekillenmesinde, bu alandaki resmi sorumluluğu çok daha az olan muhafazakâr devlet-altı aktörlerin çok gerisinde kaldığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Anayasayı Koruyucular Konseyinin, seçimlerde aday olmak için başvuran reformcuların büyük bir çoğunluğunun adaylığına izin vermemesi, dış politikada yıpratılan Ruhani ekibinin içeride baskı altına alınmasının kolaylaştığının göstergesi olmuştur. Bu şekilde, İranın Suudi Arabistan politikası muhafazakâr bloğa mensup bürokratik aktörler tarafından, iç siyasetteki mücadelenin bir parçası olarak araçsallaştırılmakta ve Aktör Merkezli Neoliberal yaklaşımın tezlerinde ifade edildiği gibi, “alt toplumsal ve bürokratik kurumların çıkar ve öncelikleri ülkenin çıkarlarının önüne geçmektedir.”

İranın Suudi Arabistan politikasının şekillenmesinde ‘sert güç yanlısı alt toplumsal ve bürokratik kurumların etkinliğinin daha ne kadar süreceği ve onların dış politikayı, İran iç siyasetindeki kendi güçlü pozisyonlarını korumak için araçsallaştırmasının başarılı olup olmayacağını zaman gösterecektir. Nükleer müzakere- ler konusunda kendi tercihlerini öne çıkarmayı başaran reformcu kanada mensup aktörlerin, Suudi Arabistan ve diğer Ortadoğu ülkelerine yönelik politikalar konusunda başarılı olamadıkları ve muhafazakâr aktörlerin İranın Ortadoğu politikasını domine etmesine karşı koyamadıkları görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında, İran-Suudi Arabistan ilişkilerinin nereye sürükleneceği ve iki ülke arasında son dönemde yaşanan gerginliklerin doğrudan bir savaşa yol açıp açmayacağı, Tahranda hangi bürokratik ve toplumsal aktörlerin etkili olacağına ve onların çıkar ve önceliklerinin ne yönde gelişeceğine bağlı olacaktır. Aynı şekilde Suudi Arabistanın İrana yönelik politikasının ne yönde şekilleneceği de İrandaki bu aktörlerin tercihlerini etkileyecektir.

Bu yazı ilk olarak Orsam'da yayımlanmıştır.