Yorumlar
Halep sonrası Suriye: Türkiye Ne Yapmalı?
Halepin muhalifler tarafından boşaltılıp Baas rejimi ve onu destekleyen güçlerin eline geçiyor olması Suriye iç savaşında önemli dönüm noktasına işaret ediyor. Ancak Halepin düşmesi elbette savaşın sona ereceği anlamına gelmiyor.
Rejimin muhaliflerin, PYDnin ve DAEŞin kontrolündeki bölgelere yönelik politikasının nasıl şekilleneceği ve Rusya ile İrandan ne kadar destek göreceği savaşın bundan sonraki gidişatı açısından temel belirleyici olacak. Benzer şekilde Türkiyenin PYD ve DAEŞe karşı mücadelesi ile PYD-DAEŞ arasındaki mücadele de Suriyenin geleceği konusunda etkili olacak.
Halepte yaşanan ölümlerin durdurulması konusunda Rusya ve İranla yoğun bir diplomasi yürüterek son dönemde Suriye sorununa çok daha fazla müdahil olan Türkiyenin bundan sonraki süreçte nasıl bir tutum takınacağı hem kendi güvenliği hem de bölgede istikrarın yeniden tesisi açısından çok önemli hâle geldi. Bütün aktörlerin kısa vadeli çıkarlarına odaklanıp uzun dönemde çok daha büyük sorunlara yol açacak politikalara yöneldikleri bir dönemde birilerinin kalıcı barış ve istikrara dair çaba sarf etmesi gerekiyor.
Bu çerçevede, Türkiyenin yeni dönemde Suriye politikasının şekillenmesine etki edecek faktörlere değinelim...
Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonraki dönemde de Rusya, Suriye politikamızı belirlerken en fazla hesaba katmamız gereken aktör olacak gibi görünüyor. Rusya her ne kadar izlediği Suriye politikasıyla Türkiyenin karşısındaki blokta yer alsa da, Ankara ile Moskova arasında bu yıl içerisinde geliştirilen ilişkiler Suriye konusunda da diyalog kanallarının açılmasını sağladı. ABDden farklı olarak, Moskovanın Suriyedeki hedefinin belli olması Rusyayı Türkiye açısından daha öngörülebilir bir aktör kılıyor. Halepteki muhaliflerin ve sivillerin tahliyesi konusunda Ankara ile Moskova arasında yürütülen diplomasinin başarılı olması, Türkiyenin bundan sonraki süreçte de Suriye sorununun çözümü konusunda Rusya ile diyaloğu sürdürmesinin faydalı olacağını gösteriyor.
İran ve diğer bölgesel aktörleri dengeleme konusunda yeterli kapasiteye sahip olan Türkiyenin küresel bir güç olan Rusyayı ABD ve diğer Batılı ülkelerin desteği olmadan dengelemesi mümkün olmadığına göre, Moskova ile diplomasi kanallarını açık tutmak ve hatta Suriye sorununun nihai çözümü için Moskovayı masanın kenarındaki ana aktör olarak kabul etmek doğru olacaktır. Bu kabul, kesinlikle Rusyanın Suriye politikasının onaylandığı anlamına gelmeyecektir, ancak altıncı yılında olan savaşın daha da uzamasının engellenmesi, yaşanan insanlık trajedisinin sona ermesi ve savaşın bölgesel etkilerinin sınırlandırılması için atılması zorunlu bir adıma işaret etmektedir.
Türkiyenin Rusya ile görüşme masasında otururken, bu ülkenin Suriyenin geleceği konusunda İranla yaşadığı görüş ayrılıklarını da değerlendirmesi gerekiyor. İki ülkenin Esad yönetimi üzerinde er ya da geç bir nüfuz mücadelesi içerisine girmesi kaçınılmaz görünüyor. Halepteki muhaliflerin tahliyesi meselesinde yaşanan sorunlar, İranın Suriye sorununun çözümü konusunda Rusyadan daha zorlu bir karşı aktör konumunda olduğunu gösterdi. Bu noktada Ankaranın, Moskovayı karşı bloktaki asıl görüşme partneri olarak belirlemesi ve Tahranla bu konuda yaşanan sorunların çözümü için Moskovayı devreye sokmaya çalışması doğru bir taktiktir. Ancak bunu yaparken, Moskovaya karşı tek taraflı bağımlılıkların oluşmasını önlemek için bir yandan da Tahranla da görüşme kapılarını açık tutması önemlidir. İranın Halep konusunda izlediği saldırgan politikanın Türkiye kamuoyunda oluşturduğu hassasiyetin bu opsiyonu çok zorlaştırdığı görülüyor, ancak kendi askerî imkânları sınırlı olan Türkiyenin Rusya ile olduğu gibi İran ile de görüşebiliyor olması sorunun çözümü açısından gereklidir.
Türkiyenin Suriye politikasında bundan sonraki süreçte de gündemde olacak bir başka konu, Ankaranın PYD/PKKya karşı mücadele çerçevesinde atacağı adımlar ve ABDnin buna vereceği tepkilerle ilgili olacaktır. Suriye iç savaşının başından beri kapsamlı bir çözümle ilgilenmek yerine PYDnin güçlenmesine odaklanan Obama yönetiminin giderayak bu örgüte vermeyi planladığı silahlar konusunda Trump yönetiminin ne diyeceği bilinmese de, Türkiyenin kendi güvenliği için büyük tehdit oluşturan PYDye karşı mücadeleyi artırması beklenmelidir.
PYD/PKKya karşı mücadele Türkiyenin Suriye politikasında, bu ülkede yaşanan insani dramın bitirilmesinin yanında en önemli hedef hâline gelmiş görünüyor.
Bu yazı ilk defa Türkiye Gazetesi'nde yayınlanmıştır.