Yorumlar
Türkiye’nin Orta Doğu Politikası: Algılar ve Gerçekler-II
Geçen yazıda Türkiye'nin Orta Doğu politikasına dair var olan çelişkili algı ve yargılardan bahsettikten sonra bu konunun doğru anlaşılabilmesi için bazı tespitler yapmıştık.
Bu çerçevede Ankara'nın Orta Doğu meselelerine ilgisiz kalmasının mümkün olmadığı tespitini yapmış, ardından da Türkiye'nin Orta Doğu'daki başka bir bölgesel güçle kuracağı uzun süreli ve başarılı bir ittifakın hem bölgesel hem de küresel etkileri olacağını ifade etmiştik. Bu yüzden Ankara'nın bu girişimlerinin diğer bölgesel güçler ve küresel güçler tarafından engellenmeye çalışıldığını da eklemiş ve çok zengin enerji kaynaklarına sahip olan Katar ile Türkiye arasındaki yakın ilişkinin de bu çerçevede düşünülmesi gerektiğinin altını çizmiştik.
Bölgesel güçler arasında oluşacak ittifakların etkileri konusundaki tespit sadece Türkiye için geçerli değildir şüphesiz. Diğer bölgesel güçler olan İran, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail'den herhangi ikisi arasında kurulabilecek ittifakların da benzer etkileri olacaktır.
Orta Doğu'daki bölgesel güçlerin kuracağı ittifakların hem bölge hem de dünya politikası açısından etkileri olacağı için bu tür ittifaklar hem diğer bölgesel güçler hem de küresel güçlerin dikkatini çekecektir. Bu yüzden bu tür ittifaklara girmeyi planlayan ülkelerin gelebilecek olan tepkileri önceden hesaplamaları ve karşı karşıya kalacakları saldırılara hazırlıklı olmaları gerekmektedir.
Türkiye'nin Orta Doğu politikası açısından bunu somutlaştırmak gerekirse, Ankara'nın Doha, Kahire, Tahran, Riyad ve hatta Tel Aviv'le bir ittifak kurmak istemesinin ya da sıkı bir iş birliğine yönelmesinin bölgenin diğer ülkeleri ve küresel aktörler nezdinde mutlaka bir karşılığı olur. Kuşkusuz gelecek olan tepkiler söz konusu olacak ittifakın ya da sıkı iş birliğinin kiminle yapıldığına bağlı olarak değişecektir.
Küresel aktörlerin tepkisi açısından bakıldığında maliyeti en az olan ittifak İsrail ile girilecek ittifak olarak görünse de, böyle bir ittifakın Türkiye'yi bu tür iş birliklerini yaparken hedeflediği daha bağımsız dış politikaya ulaştırması mümkün değildir. Çünkü İsrail ile ittifak, Ankara'yı Batı'nın müdahale ve manipülasyonlarından kurtaracak bir opsiyon sunmaz. Batı'da Türkiye'nin "ekseninin kaymadığının" göstergesi olarak okunabilecek olan böyle bir ittifak, en fazla Türkiye'deki iktidarı son dönemde maruz kaldığı uluslararası medya saldırısı ve darbe girişiminden kurtarabilir. Ama böyle bir ittifak durumunda Türkiye, Batı'nın kendisi için uygun gördüğü rolü oynamaktan öteye gitmeyen ve istenildiğinde iç ve dış politikasına değişik araçlarla müdahale edilebilen bir ülke olarak kalır. Bu da, Türkiye'nin Batı'nın ve onun bölgedeki müttefiklerinin çıkarlarını tehdit edecek düzeyde güçlenmesinin sürekli olarak engellenmesinin garantisi anlamına gelir.
Türkiye'nin İsrail ile böyle bir ittifakı denediği dönemin iç politikadaki yansımasının da 28 Şubat sürecine işaret ettiğini unutmayalım. Bu ittifak sayesinde Orta Doğu politikasının bazı alanlarında ABD ve İsrail'in desteği elde edilse de, bu ülkelerin Ankara'nın iç ve dış siyasetine etkisi Türkiye'nin bağımsız kimliğinin sorgulanmasına yol açacak düzeyde ağırlaşmıştı.
Türkiye'nin Orta Doğu'da İsrail dışındaki bölgesel güçlerle gireceği ittifaklar ise genel olarak kendilerini bu bölge düzeninin sahibi olarak gören ABD ve diğer Batılı ülkeler açısından rahatsız edici olacaktır. Çünkü iki bölgesel gücün ittifakı "düzen kurucu" bir iş birliği olarak görülerek kendi çıkarlarını tehdit eden bir gelişme olarak algılanacaktır. Böyle bir ittifak girişimine verecekleri tepkinin düzeyi ise Türkiye'nin ittifak arayışında olduğu bölgesel gücün Batı'yla ilişkilerinin nasıl olduğuna bağlı olacaktır. Bu ülke Suudi Arabistan ve Mısır gibi ABD'nin "Orta Doğu düzenini" sorgulamayan bir aktör olursa tepkilerinin düzeyi daha düşük, İran ve şimdilerde Katar gibi bu düzeni sorgulayan ve alternatif politika arayışları içerisinde olan bir ülke olursa çok daha sert olacaktır.
Türkiye'nin son dönemde yaşadığı sorunları bu tespitler ışığında değerlendirmek gerek.
Kendisine biçilen role razı olmak istemediği ve kolay müdahale ve maniple edilen bir ülke olmaktan kurtulmak istediği için Orta Doğu'da sıkı iş birliklerine ve ittifaklara girmeye çalışan Türkiye yoğun bir saldırıyla karşı karşıya kaldı ve kalmaya da devam edecek.
Ancak Ankara'nın bu politikasını terk ederek mevcut Orta Doğu düzenine boyun eğip köşesine çekilmeyi denemesinin maliyetinin çok daha yüksek olacağından emin olabilirsiniz.
Bu yazı ilk defa Türkiye Gazetesi'nde yayınlanmıştır.