Yorumlar

Katar Krizi ve Sonrası

Orta Doğu ile ilgili sorunlarda krizler çok çabuk derinleşir. Sonuca yönelik adımlar ise çözümden çok yeni krizleri doğurur. Krizlerin tek kazananı ise hep ABD ve Batılı devletlerdir.
Katar krizi o kadar hızlı tırmandırıldı ki, iki gün içinde 10'a yakın ülke, Katar'a yönelik çok geniş yaptırımları içeren konularda bir anda ittifak ettiler.
Orta Doğu ile ilgili birçok sorunda, farklı bakış açılarına ve çıkar çatışmalarına sahip bu ülkelerin bir konu üzerinde, hiçbir çekince ileri sürmeden, ittifak etmeleri de krizin bundan sonraki mahiyeti açısından önemli.
Çünkü bugüne kadar Orta Doğu merkezli sorunlarda örneğine az rastlanır içerikte bir ittifaktı bu yaşananlar. Ayrıca, devletler arasında savaş zamanlarında bile bugüne kadar benzeri görülmeyen genişlikte bir yaptırım kararıydı Katar'a reva görülen.
Katar'a yönelik başlatılan bu abluka, tahmin edilenin de ötesinde, bölge için çok daha derin krizleri, çatışmaları ve yeni aşırıcı grupların ortaya çıkmasına yol açacak bir mahiyet taşıyor.
Bu kriz, birden fazla boyutu olan, uzun bir dönemi kapsayacak şekilde planlanan ve çok farklı amaçları içinde barındıran bir içeriğe sahip.
Yani tek bir amacı ve hedefi yok.
              ***
Suudi Arabistan'ın başını çektiği koalisyonun Katar'a yönelik yaptırımları, ABD Başkanı Doland Trump ilk yurt dışı gezisini Riyad'a gerçekleştirmesinin hemen akabinde açıklandı.
Bu ziyaretten bir sene önce, Washington'un önemli gündem maddelerinden biri, Suudi Arabistan'ı hedef alan "Terörizme Destek Verenlere Karşı Adalet" (Justice Against Sponsors of Terrorism Act) yasa tasarısının ABD Kongresi'nde kabul edilmesiydi. Kongre'de yapılan ilk oylamanın ardından Başkan Obama yasa tasarısını veto etmiş, ancak tasarının ikinci kez tekrar kabul edilmesinin ardından kararında ısrarcı olmamıştı.
Söz konusu yasanın kabul edilmesiyle, 11 Eylül terör saldırılarında rolü olduğu iddia edilen Suudi rejiminin ve vatandaşlarının ABD mahkemeleri tarafından yargılanmasının önü açılıyordu.
Bu yargılamaların ötesinde, ABD'deki bazı çevreler, Suudi Arabistan'ın "küresel teröre destek veren" ülke olarak tanınmasını talep ediyorlardı.
Bu yasanın kabul edilmesiyle birlikte, Suudiler, Obama yönetimini "Hazine bonoları dâhil ABD'deki toplam 750 milyar dolarlık varlığını satmakla" tehdit etmişti. Riyad yönetiminin bu restine karşı, ABD ise, "ülkesindeki Suudi varlıklarını dondurma" ihtimalini gündeme getirmişti.
ABD'de bu tartışmalar, aynı zamanda başkanlık seçimi kampanyalarının gündemini de oluşturmaktaydı.
Trump, bu konuya "tüccar bir bakış açısı" ile yaklaşmış ve seçmenlerine şu vaatte bulunmuştu: "Körfez ülkelerinin sahip olduğu tek şey paradır. 19 trilyon dolar civarındaki borcumuzu onlara ödeteceğim. Bunu biz ödemeyeceğiz, onlar ödeyecekler. Bu borcu Körfez ülkelerine ödeteceğiz. Unutmayın, Körfez ülkeleri, biz olmadan varlıklarını sürdüremezler."
Trump, Suudi Arabistan'a yaptığı gezide "Körfez ülkelerine ödeteceği borcun" ilk taksitini tahsil etti. Obama döneminde yapılan 100 milyar dolarlık silah satışına ek olarak, Trump ve Suudi Arabistan Kralı Selman arasında 110 milyar dolarlık yeni bir silah satış anlaşması imzaladı.
Borcun kalan kısımlarının ödenmesi için sıra diğer Körfez ülkelerinde.
Trump, Katar'a yaptırımların başlatılmasının hemen ardından "Suudi Arabistan ziyaretinin faydalı olduğunu görmek memnuniyet verici. Aşırılığın finansmanına karşı katı bir çizgiyi takip edeceklerini söylemişlerdi ve tüm göstergeler Katar'ı işaret ediyordu" açıklamasını yaptı.
Bu açıklama, Katar'a yönelik yaptırımların başlatılması emrini kendisinin verdiğinin de duyurulmasıydı.
Krizin çözümü için yine Katar Emiri Şeyh es-Sani'yi Beyaz Saray'a davet eden de kendisi. Şeyh es-Sani, bu davete icabet etseydi, Arabistan'a ödettiği faturanın benzerini Katar'a da kesecek, belki de bununla da yetinmeyip es-Sani, Washington'da iken bir darbe girişimini de organize edecekti.
Bugün, Katar'a yaptırım konusunda çok gönüllü olan devletler, öyle ya da böyle kendileri de bu süreçle yüzleşecekler. Yani "Katar'ı feda edersek biz kurtuluruz"  politikasının yanlış olduğunu kısa sürede görecekler.
 
Bu yazı ilk defa Türkiye Gazetesi'nde yayınlanmıştır.