Yorumlar

NATO Neyi Koruyor?

Kemal İNAT

Bu hafta sonu Varşovada NATO Zirvesi yapılıyor. Ana gündem maddesi nedir diye bakıldığında üye ülkelerin tehdit algılarının değiştiği görülüyor. Avrupalı ortaklar ve ABD için önemli gündem Rusyadan kaynaklanan tehdit iken, Türkiye uluslararası terörizme karşı müttefiklerinden dayanışma bekliyor.

1949 yılında kurulan NATOnun temel amacı o dönemde büyük bir güç olarak ortaya çıkan ve Avrupayı tehdit ettiği düşünülen Sovyetler Birliğine karşı bir savunma duvarı oluşturmaktı. Soğuk Savaş sona erdiğinde bir süre NATOnun varlığının devam edip etmemesi tartışıldı. Fransanın başı çektiği bazı Avrupalı üyeler artık Sovyet tehdidi ortadan kalktığına göre ABD desteğine ihtiyaç duymadıklarını söyleyip, ABDnin dominant pozisyona sahip olduğu NATO yerine AB çatısı altında bir savunma mekanizması kurmak istediler. Buna karşılık İngilterenin önderliğindeki çok sayıdaki ülke ise başta uluslararası terörizm olmak üzere Avrupaya yönelik çok sayıda yeni tehdit olduğunu ve Avrupanın bu tehditlere karşı tek başına mücadele edemeyeceğini savunup ABDnin Avrupa güvenliğine katkısının devam etmesi gerektiğini ileri sürdüler.

Bu tartışmalar neticesinde NATO, Avrupa ve Kuzey Amerikanın ana savunma örgütü olarak kaldı ve savunma doktrininde önemli değişikliğe gidildi. Buna göre, “Barış İçin Ortaklık” programı çerçevesinde NATOnun iş birliği ortaklarından biri hâline gelen Rusya artık NATOnun düşmanı değildi. İttifakın varlığının devamı için ileri sürülen yeni tehditler arasında uluslararası terörizm en ön sıralarda yer alıyordu.

Peki bugün dünyanın en büyük askerî örgütü olan NATO uluslararası terörizme karşı mücadele konusunda gerçekten etkili olabiliyor mu? Ya da üyelerine bu açıdan güven verebiliyor mu?

Terörist saldırıya uğrayan ülke Amerika olunca NATO üyelerinin ortak savunma mekanizmasını düzenleyen beşinci maddeyi harekete geçirdikleri ve Washington yönetimine destek verdikleri görülüyor. 11 Eylül Saldırıları sonrasında Türkiye dahil çok sayıda NATO üyesi ABDye destek olmuş ve bu ülkenin Afganistan müdahalesine katılmıştı.

Ancak terörist tehdit altındaki ülke Türkiye olunca NATOnun tavrının aynı olmadığı görülüyor. Ankarada, İstanbulda DAEŞ ya da PKK bombalar patlattığında NATOnun sadece söylem düzeyinde destek açıklamalarına şahit oluyoruz. DAEŞ tehdidinin önlenmesi için Suriyenin kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturulmasını talep eden Ankaranın çağrıları cevapsız kalıyor.

Daha da vahim olanı ise, bugün Türkiyenin güvenliği açısından en az DAEŞ kadar büyük tehdit oluşturan ve şehirlerdeki sivil insanları hedef alan PKKya karşı mücadele konusunda NATO ülkelerinin gösterdiği anlaşılmaz tavırdır. PKKyı terör örgütü olarak tanımlamalarına rağmen bu örgütün Avrupada faaliyet göstermesine göz yuman bazı NATO müttefiklerimiz PKKnın Suriye kolu olan PYDye ise açık destek vermeye devam etmektedirler.

NATO Varşova Zirvesinde Türkiyenin en önemli talebi İttifakın Soğuk Savaş sonrasında en büyük tehdit olarak tanımladığı terörizm konusunda artık samimi davranmasıdır. Artık “senin teröristin iyi benim teröristim kötü” yaklaşımından vazgeçip terörün her türlüsüne karşı ortak bir duruş sergilemeleri gerekiyor. Çünkü terörizmin boyutları giderek büyüyor ve terörist saldırılar bütün dünyayı tehdit ediyor.

Türkiyenin gerek Soğuk Savaş döneminde gerekse sonrasında Avrupanın güvenliğine katkısı çok oldu. NATO da Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı Türkiye için bir kalkan oluşturdu. Terörizme karşı mücadele konusunda da bu ortaklığın devam etmesi hem Türkiyeye hem de diğer NATO ülkelerine fayda sağlayacaktır.

Bunun için başta ABD olmak üzere NATOnun önde gelen ülkelerinin terör örgütlerini her durumda bir tehdit olarak görmeleri ve kendi çıkarları doğrultusunda zaman zaman faydalı bir araç olarak görmekten ve kullanmaktan vazgeçmeleri gerekiyor.

Bu yazı ilk defa Türkiye Gazetesi'nde yayınlanmıştır.