Yorumlar

Almanya’nın Üç Boyutlu Selefilik Problemi

Selefilik, Almanyanın iç politikası, onun bir parçası olan göç politikası ve dış politikasındaki siyasi tutumlarını etkileyen önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Selefilerin Alman toplumunun bir parçası haline gelmesi 90lı yılların ortalarından itibaren başlamıştır. Ancak bu dönemde Almanyaya yavaş yavaş yerleşen küçük Selefi eğilimli Arap gruplar toplumun ve siyasetin dikkatini çekmemiş, kamusal alanda henüz farkındalık yaratmamıştır. 2005 yılına gelindiğinde ise, Selefiler ülke içinde yoğunlaştırdıkları tebliğ faaliyetleri sebebiyle kamuoyunun dikkatini çekmeye başlamıştır. Günümüzde Alman toplumu içinde yaşayan Selefilerin sayısı Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından 8.350 kişi olarak ifade edilmektedir. 2011 yılında bu sayının 3.800 civarında olduğu düşünülürse, Almanyada Selefi eğilimin görünür şekilde arttığı rahatlıkla söylenebilir. Bu rakamların yanı sıra, Anayasayı Koruma Teşkilatı resmi sitesinde Selefi propagandanın kamusal alanda ve internet ortamında endoktrinasyon amaçlı yürütüldüğüne işaret ederek, tebliğ ya da davet faaliyetlerinin çoğu vakada radikalleşme sürecinin başlangıcı olduğunu bildirmektedir. Selefiliğin İslamın radikal bir versiyonu olarak tanımlandığı İçişleri Bakanlığı raporunda 767 Selefinin "şiddet eğilimli" olarak sınıflandırıldığı belirtiliyor.

Alman toplumunun ahlaki anlamda yozlaştığını ileri süren Selefilerin ekseriyetle genç kitlelere hitap ettiği bilinmekte olup, bunların tevhid inancına çağırmalarının yanı sıra Alman toplumunun değerlerini hiçe sayan bir tutum içerisinde oldukları düşünülmektedir. Marjinal olarak algılanan hayat tarzlarıyla kendilerini toplumun ahlaki eliti olarak lanse eden ve diğer hayat tarzlarını, özellikle de Batı medeniyetini reddeden bu grubun çoğulcu ve demokratik bir düzene meydan okuduğu algısı hakimdir. Kimlik buhranları yaşayan ve sosyal statüsü ile iş/hayat perspektifi zayıf olan gençlere ulus ötesi bir üst kimlik vaat eden Selefiler, "sokak vaazları" ve çeşitli tebliğ/davet faaliyetleriyle cemaatlerini genişletmektedirler. Örneğin 2011de başlattıkları "OKU" (LIES) kampanyası çerçevesinde 25 milyon ücretsiz Kuran-ı Kerim dağıtmayı hedeflemişlerdi. Kamusal alanın artık yok sayılamaz bir gerçeği olan Selefilerin her ne kadar yekvücut bir cemaatten oluşmadıkları kabul edilse de, dini anlama ve yorumlama noktasındaki tavizsiz anlayışlarında, kılık-kıyafet konularında ve diğer inançlara yönelik bakış açılarında birleştiklerine inanılmaktadır.

Selefiliği iç güvenlik meselesi olarak inceleyen Alman güvenlik uzmanları Quintan Wiktorowiczin günümüz Selefilerini üçe ayırdığı tasnifini esas almaktadır. Buna göre, bireysel-teorik Selefilik, siyasi-aktivist Selefilik ve siyasi-cihadi Selefilik kategorileri tespit edilmiştir. Selefi öğretiyi kendi hayatına uyarlamaya çalışan, siyasi bir iddia taşımayan ve kamuya yönelik faaliyetlerde bulunmayan bireysel Selefiler güvenlik açısından tehlike arz etmezken, siyasi bir karaktere sahip diğer iki grubu oluşturan aktivistler ve cihadiler, siyasi görüşleri çerçevesinde toplum ve devleti değiştirmek istedikleri için devamlı gözetim altındadırlar. Özellikle cihadi Selefilere, kafirlerle mücadelenin farz olduğunu, cihadın ise kaçınılmaz ve acil bir zorunluluk olduğunu dile getirdiklerinden dolayı son derece olumsuz bakılmaktadır.

Pierre Vogel, Sven Lau ve Denis Cuspert gibi ünlü Alman asıllı Selefilerin yanında, Filistin asıllı İbrahim Ebu Naci, Leipzig şehrinde imamlık yapan Suriye asıllı Hasan Daba ya da Denis Cuspert ile birlikte DAEŞe katılan ve Almanya Başbakanı Merkeli doğrudan tehdit eden Mısır asıllı Mohamed Mahmud kitleler üzerindeki etkileriyle meşhur olmuş isimlerdir. Hatta Alman İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklanan "Milletu İbrahim" grubunun kurucu olan Mahmud, Suriyeye giderken Türkiyede kısa süreli tutuklu kalmıştır.

İslamcılar tarafından işlenen suçların istatistiği 2015in Ocak ayından beri tutulan ve terörle mücadele yasasının sertleşmesi beklenilen Almanyada, devlet iç güvenliği ve toplumsal huzuru koruma amaçlı Selefilere karşı birtakım hukuki adımlar atmakta ve önlemler almaktadır. Mesela "An-Nussrah",  "DawaFFM" ve "Tauhid Germany" gibi Selefi kuruluşların anayasal düzene aykırı bulunmaları sebebiyle Federal İçişleri Bakanlığı tarafından kapatılmış olmaları buna örnektir. Aynı zamanda Alman vatandaşı olmayan ve yasaları çiğneyen eylem veya söylemlerde bulunan Selefilerin sınır dışı edilmesi de Alman devletinin Selefilik problemiyle mücadelede bütün imkânlarını seferber ettiğinin bir göstergesi olarak anlaşılabilir. Ne var ki, Almanyanın bir hukuk devleti olarak özel yaşam alanlarına nüfuz eden baskıcı bir denetim mekanizması kurması düşünülemez. Dolayısıyla Alman devleti istenmeyen birtakım dini-siyasi akım ve faaliyetleri yasal çerçeveyi aşmadıkları müddetçe tolere etmek zorundadır. Kimileri bu durumu güvenlik ve kişisel haklar arasında sıkışma olarak tarif etmektedir. İslam ve siyaset bilimcisi Thorsten G. Schneiders bu bağlamda devlet yerine sivil toplumun etkinliğini arttırarak hem İslamofobiyi hem de siyasi Selefiliği dengeleyici bir rol oynaması gerektiğini savunmaktadır. Zira İslamofobi ile Selefilik Schneiderse göre Alman toplumunda birbirini tetikleyen unsurlardır.

Buraya kadar Selefilik Almanya için bir iç politika meselesiydi, fakat Almanyadan Suriyeye giderek DAEŞe katılan yabancı savaşçılar göz önünde bulundurulduğunda, Selefiliğin iç politika ile dış politikanın kesiştiği bir alanda da yansımasının olduğu görülmektedir. Almanyadan DAEŞe katılan Selefilerin sayısı 800 olarak tahmin edilmektedir. Bu toplamda ülke içinde mevcut olan Selefilerin %10unu geçmektedir. Ayrıca DAEŞe katılanların üçte biri Almanyaya geri dönmüştür ve çoğu tutuklu olarak yargılanmaktadır. Bunların DAEŞ teröristleriyle ve çeşitli hücrelerle bağlantıları olduğu, bazılarının bomba yapmayı öğrendiği ve savaş tecrübesi edindiği düşünüldüğünde, Almanya açısından bu durumun ne kadar ciddiye alınması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple Avrupaya akın eden mültecileri şimdiye kadar sınırlarından en fazla geçiren ülke olan Almanya bir yandan mülteciler arasında teröristlerin gizlenebileceği korkusunu da taşımaktadır. O kadar ki, terörist olmasalar bile Suriye, Irak ve diğer Ortadoğu ülkelerinden sığınma talebiyle başvuran insanların Alman toplumundaki Selefilerin sayısını yükselteceğinden endişelenmektedir ki, ülkede mevcut Selefiler mültecilere yardım eli uzatarak onları kendileri için kazanmaya çalışmaktadır. Bu açıdan Selefilik mültecilerle ilgili olan tartışmalarda sıkça gündeme gelen bir bahistir. Bunu en iyi şekilde Alman siyasetçilerin genel kabulü haline gelmiş olan "Her Selefi terörist değildir, fakat tespit ettiğimiz tüm teröristler Selefi bir arka plana sahiptir" söylemi özetlemektedir.

Bu tutum ayrıca Suriye iç savaşında hangi aktörlerin destekleneceği konusunda da öne çıkmaktadır. DAEŞe karşı Peşmergelere ve Batı güçlerine destek veren Almanya, Suriyeli Sünni muhalif gruplara cihadi Selefi çizgide oldukları gerekçesiyle temkinli davranmaktadır. Ancak bu noktada Almanyanın Suudi Arabistan ile olan ilişkileri bir tezat yaratmaktadır. Bu tezat Federal İstihbarat Servisi tarafından dahi dile getirilmiş, fakat bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı Suudi Arabistan ile olan ilişkilerin sorgulanmasının İstihbarat Servisinin görevi olmadığını hatırlatmıştır. Dış politika yapımcılarının bu tavrına rağmen, DAEŞ ile benzer Selefi anlayışa sahip olmakla suçlanan Vehhabi krallığı Alman kamuoyu tarafından sert bir şekilde eleştirilmekte, Alman-Suudi irtibatı tüm işbirliği alanlarında sorgulanmaktadır. Bilhassa 13 Kasım 2015te gerçekleşen Paris Saldırıları "cihadi terörün" fikri altyapısını gündeme getirmiş, bu esnada küresel cihadın Suudi Arabistanın resmi ideolojisi olan Vehhabilik sayesinde zemin bulduğu gibi eleştiriler yükseltilmiştir. Alman devletine danışmanlık yapan siyasal İslam uzmanı Guido Steinberg, Vehhabilik ile DAEŞ arasındaki ideolojik yakınlığa dikkat çekerek, Suudi Arabistanın din ve eğitim alanında Avrupaya yönelik her türlü etkisinin önüne geçilmesi gerektiğinin altını çizmiştir.

Yine de Almanyanın Suudi Arabistan ile diplomatik ve ticari ilişkilerini kesmesi muhtemel gözükmemektedir. Zira Suudi Arabistan Almanyadan ithal ettiği silahlarla önemli bir ticari partner olmasının ötesinde, Ortadoğudaki sorunların çözümünde ve terörle mücadele kapsamında önemli bir aktör olarak kabul edilmektedir. Buna rağmen Suudi Arabistan ile ilişkiler konusunda Alman kamuoyundan sıkça eleştiriler dile getirilmektedir. Dışişleri Bakanı Steinmeierin Suudi Arabistana ve benzer zihniyette görülen Körfez ülkelerine ziyareti ve bunlarla iletişimi Almanyanın siyasi gündemini meşgul eden eleştiri konularıdır. Tabi ki eleştiriler yalnızca kamuoyu tarafından dile getirilmemekte, aynı zamanda farklı siyasetçiler de kamuoyunu rahatsız eden bu soruları tartışmaktadır.

Nitekim Başbakan Yardımcısı Gabriel bir Alman gazetesine verdiği mülakatta Suudi Arabistanın etkisinin kırılması gerektiğini, Almanyada "tehlikeli radikal" kategorisinde bulunan kişilerin Suudi Arabistanın bütün dünyada finansmanını sağladığı Vehhabi cemaatlerden geldiklerini belirterek, "Riyad artık göz yumma döneminin sona erdiğini idrak etmeli" şeklinde konuşmuştur. Gabriel buna ek olarak, Selefi camilerdeki aşırıcılığın Alman aşırı sağcılığından daha az tehlikeli olmadığını söylemiştir.

Sonuç olarak Almanyanın ülke içinde bilhassa kendi vatandaşı olan Selefileri dengelemeye, bunun için ılımlı gördüğü Müslüman cemaatlerle iletişim kurmaya ve radikalleşmeyi önleme çalışmalarında bunlarla işbirliği yapmaya yöneldiği söylenebilir. İç politikada siyasi Selefiliği "törpülemeye" yönelik meşru hukuk çerçevesinde tüm önlemlerini alan Alman devleti, dış politika açısından Vehhabi-Selefi çizgiye sahip devletlerle olan ilişkilerinde daha pragmatik bir siyaset izlemektedir. Bu anlamda Almanyanın bir ticaret ulusu olarak ticaret yaptığı ülkelerle siyasi gerilim yaşamamaya özen gösterdiği, bunlarla diplomatik alanlarını genişlettiğini ve bu doğrultuda kendi kamuoyunu razı etmeye çalıştığından bahsetmek mümkündür.

http://www.deutschlandfunk.de/salafisten-die-propaganda-zielt-auf-gefuehle-junger-menschen.694.de.html?dram:article_id=344063

https://www.verfassungsschutz.de/de/arbeitsfelder/af-islamismus-und-islamistischer-terrorismus/was-ist-islamismus/salafistische-bestrebungen

http://www.sueddeutsche.de/bayern/bericht-des-innenministeriums-zahl-der-islamisten-und-salafisten-steigt-1.2861042

http://salafismus.hsfk.de/dimensionen-des-salafismus/transnationale-aspekte/

http://www.hurriyet.com.tr/isid-almanca-kliple-almanyayi-tehdit-etti-29741813

http://www.faz.net/aktuell/politik/kampf-gegen-den-terror/salafismus-in-deutschland-bayern-schiebt-islamist-ab-14016418-p2.html?printPagedArticle=true#pageIndex_3

http://www.weser-kurier.de/bremen/bremen-politik-wirtschaft_artikel,-Es-kann-jederzeit-zu-Anschlaegen-kommen-_arid,1291630.html

http://www.faz.net/aktuell/politik/kampf-gegen-den-terror/bayern-bemueht-sich-um-praevention-als-antwort-auf-den-salafismus-13939127.html

https://de.qantara.de/content/auswaertiges-amt-kritisiert-bnd-wegen-saudi-arabien-analyse

http://www.zeit.de/politik/ausland/2016-01/saudi-arabien-terror-partner-westen

http://www.deutschlandfunk.de/muenchner-sicherheitskonferenz-deutsche-aussenpolitik-unter.724.de.html?dram:article_id=345291

http://www.dw.com/de/gabriel-warnt-saudi-arabien/a-18898004

https://www.tagesschau.de/inland/salafismus-103.html ve http://www.deutschlandfunk.de/soziologie-religionsgemeinschaften-zieht-es-in-metropolen.1148.de.html?dram:article_id=344613