Yorumlar

Mısır’ın Geleceği Konferansı: Çıkarlar vs. Değerler

Geçtiğimiz hafta Mısırın meşhur tatil beldesi Şarm El-Şeyhte düzenlenen Mısır Ekonomik Kalkınma Konferansı, onlarca ülkeden yüzlerce katılımcıyla gerçekleştirildi. Konferans katılımcısı devlet başkanları, bürokratlar, diplomatlar ve iş adamları 3 Temmuz 2013teki askeri darbenin baş aktörü olan, 14 Ağustosta Rabia ve Nahda meydanlarında "demokratik seçimle göreve gelen meşru cumhurbaşkanı Muhammed Mursiyi destekleyen" yüzlerce sivilin katledilmesinin talimatını soğukkanlılıkla veren ve izleyen süreçte ülkede demokratikleşme adına tüm kazanımları geri götüren Abdülfettah El-Sisinin açılış konuşmasını alkışlar arasında dinledi.

Birçok katılımcı için dejavu hissi yaşatan bu sahne, Arap Baharının etkilerinin halen devam ettiği bir coğrafyada, çıkarların değerlerden çok daha "önemli" olduğunun açık bir göstergesi. Bu yüzden Mısırda olası ekonomik ve siyasi kazanımlardan mahrum kalmak istemeyen ABD, Avrupa Birliği, IMF, Dünya Bankası, General Electrics ve Coca Cola gibi birçok ülke ve küresel sermaye temsilcileri konferansta yerlerini almıştır. Hüsnü Mübarek döneminde tecrübe ettikleri ortamın geri gelmesinden memnun olan bu yerel ve küresel yatırımcılar Sisi yönetiminin anti-demokratik uygulamalarını görmezden gelerek, olası yatırımlarını şimdiden garantiye almak amacındalar.

Ancak konferansın ne tür çıktılar üreteceği konusu henüz belirsiz. Bunun da ötesinde birçok yorumcunun buluştuğu ortak nokta konferansın kısa vadede ülkede gözle görülür bir gelişmeye öncülük edemeyeceğidir. Nitekim üretime dayalı sanayinin ve çalışma kültürünün bölgede en zayıf olduğu ülkelerden olan Mısırda, düşük eğitim düzeyi, siyasi istikrarsızlığın devamı ve nitelikli işgücünün olmayışı gibi etkenler bir taraftan ülkeye yatırımların gelmesini zorlaştırırken diğer taraftan da olası yatırımların emek-yoğun ve inovatif olmayan sektörlerde gerçekleşebileceğine işaret etmektedir. Bu bağlamda ülkede yatırım yapmak isteyen küresel firmalar maliyetleri daha da düşürmek istediklerinden Mısırı tercih edebileceklerdir. Ancak ülkede artan fiyatlar karşısında gelirlerin aynı seviyede kalması hatta maliyetin düşürülmesi hedefiyle gerilemesi, Mısırlıların ekonomik sıkıntılarına çözüm olmak bir yana, bu problemleri derinleştirecektir.

Başbakan İbrahim Mehleb, konferans boyunca yapılan anlaşmalar neticesinde ülkeye 150 milyar dolara kadar yabancı yatırım geleceğini açıklamıştır. Bu rakam Mısırda halihazırda bulunan 75 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın iki katına tekabül etmektedir. Mübarek rejimi altındaki "otokratik istikrar" döneminde dahi Mısıra gelen yatırımların oranı ortada iken, darbe sonrasında siyasi istikrarın sağlanamadığı ve çatışma ortamının düşük yoğunlukla devam ettiği ülkeye bu derece yatırımın gelmesi gerçekçi gözükmemektedir.

Bununla birlikte Konferans boyunca vaat edilen yatırımların büyük kısmı üretim ya da inovasyon içermeyen enerji ve inşaat sektörüne dayanmaktadır. Bu gibi sektörlerde yatırım yapmak isteyen firmalar arasında ABDden General Electrics, Birleşik Arap Emirliklerinden Arabtec ve Emaar, Suudi Arabistandan ACWA Power ve İtalyadan ENI bulunmaktadır. Mısırdaki darbe yönetimine destek olan Körfez ülkeleri vaat ettikleri yatırımlarla bu ülkeye daha önce yaptıkları yardımları bir anlamda geri almayı hedeflerken, ABD ve Avrupa ülkeleri de bir taraftan Mısırda darbe yönetiminin ayakta kalabilmesini sağlayan ekonomik kalkınmaya katkıda bulunurken bir taraftan da ekonomik anlamda kendileri de faydalanmak istemektedirler. Dolayısıyla vaat edilen bu yatırımların Mısırda gerçek anlamda nitelikli işgücü yaratmaktan ziyade, yabancı yatırımcılarla yerli işadamları ve politikacılara fayda sağlayacağı söylenebilir.

Bu çerçevede ekonomi kongresinde açıklanan ve 45 milyar dolara mal olacağı belirtilen "Yeni Başkent" projesinin Birleşik Arap Emirliklerinden Emaar firmasına ihale edilmesi, Sisi yönetiminin BAEye yardımlarından ötürü şükranlarını sunan bir jest olarak görülebilir. Mısırın tarihi dokusu ve benzersiz kimliğiyle yüzyıllardır başkenti olan Kahirenin yerine inşa edileceği açıklanan yeni başkentin ülke ekonomisine nasıl bir katkısının olacağı da soru işareti olarak durmaktadır. Mısırda ekonominin canlanmasında, işsizlik sorununun yapısal olarak çözülmesinde ve kalkınmanın sağlanmasında bu tür geçici ve niteliksiz işgücü gerektiren projeler yerine, üretime dayalı, inovasyonu teşvik eden ve nitelikli ihracata öncülük edecek yabancı yatırımların ülkeye çekilebilmesi etkili olacaktır.

Bu noktada üzerinde durulması gereken bir diğer unsur da ülkenin ne derece yatırıma uygun bir yapıya sahip olduğudur. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan Küresel Rekabet İndeksinde Mısırla ilgili veriler, "Mısırın Geleceği" konferansıyla yaratılan olumlu havaya gölge düşürmektedir. Mısır, raporun ele aldığı 12 temel belirleyiciden 11inde bir önceki rapora göre gerileme yaşamıştır. Bu belirleyicilerden makroekonomik yapı, inovasyon ve işgücü verimliliği konularında Mısır analize dahil edilen 144 ülkede son sıralarda gelmektedir. Makroekonomik yapının kötüleşmesinde bütçe açığının artması, iç borçlanmanın yükselmesi ve sürekli artan enflasyon rakamları etkili olmaktadır. Ekonomik reformlar yapması gereken Mısır yönetiminin karşısında ciddi bir engel olan enerji sübvansiyonları bulunmaktadır. Temel enerji ve gıda ürünlerinde devlet desteğinin ciddi düzeylerde olduğu Mısır, ancak gelirlerde gözle görülür bir artış sağlaması durumunda bu sübvansiyonları düşürebilecektir. Bununla birlikte finans sektörünün gelişimi, yükseköğretimin kalitesi ve altyapının yeterliliği gibi alanlarda da Mısır birçok Afrika ülkesinden daha geridedir.

İfade hürriyeti başta olmak üzere birçok insan hakları ihlalini bir pratik haline getiren ve demokratik değerleri yok sayan bir yönetimle ekonomik çıkarlar gözetilerek ilişkiler kurulması Batılı aktörler ve küresel firmalar için alışılagelmiş bir durumdur. Mısırda bu anlamda benzer bir senaryo yeniden canlanmakta, çıkarlar değerlere tercih edilmektedir. Darbe rejimiyle ilişkiler kuran, işbirliğini geliştiren ve Mısırlılara değil de "rejime" hizmet edecek anlaşmalara imza atan aktörler, hem kendi demokratik inanılırlıklarını kaybetmekte, hem de Mısırda baskı rejiminden etkilenen kitlelerin tepkisini çekmektedir. Mısırın gerçek anlamda iyiliğini isteyen aktörler, darbe yönetimini demokratik reformlar yapma ve insan hakları ihlallerini sonlandırma konularında zorlamalı, özgürlükleri ve sosyal adaleti tesis etmeye davet etmelidir.