Yorumlar

İsrail Fransız Barış Girişimine Neden Karşı Çıkıyor? - Haydar ORUÇ

2014 Gazze saldırılarından beri donmuş olan İsrail ve Filistin barış görüşmelerinin yeniden canlandırılması amacıyla Fransanın İsrail Büyükelçisi Patrick Maisonnave tarafından İsrailli muhataplarına 16 Şubat 2016 tarihinde bir niyet bilgilendirmesi yapıldı. Tarafların Pariste yapılacak bir konferansta bir araya getirilerek barış görüşmelerinin önündeki engelleri konuşmaları için bir ortam yaratılmasının hedeflendiği taraflara iletildi. Genel olarak İsrail tarafının üçüncü ülkelerin sürece karışmasına karşı olduğu bilinmekle birlikte, başlarda pek fazla ehemmiyet verilmeyen bu girişim yıl içerisinde yaşanan gelişmeler nedeniyle İsrail için hayati öneme haiz bir duruma gelmiştir. İsrailin Fransız Barış Girişimine karşı olmasında sadece iki devletli çözümün tavsiye edilmesi değil, girişimin öncülüğünün bizatihi Fransa tarafından yapılması özellikle sorunsallaştırılmaktadır.

Fransa Cumhurbaşkanı Holland tarafından, 2016 yaz aylarında Pariste İsrail ve Filistin tarafının da katılacağı uluslararası bir konferansın düzenlenmesi için eski bir diplomat olan Pierre Vimont özel olarak görevlendirilmiştir. Hatta Vimont Mart ayında İsrail ve Filistine giderek zemin yoklamıştır. Filistin tarafının böyle bir girişimi memnuniyetle karşılayacaklarını bildirmesine rağmen, İsrail tarafı olumsuz tavrını sürdürmüştür. Bunun üzerine asıl konferanstan daha erken bir tarihte İsrail ve Filistin tarafı davet edilmeksizin, Birleşmiş Milletler, ABD, Rusya, Avrupa Birliğinden oluşan Ortadoğu Dörtlüsü ve beraberinde çoğunluğu Arap ülkelerinden oluşan yaklaşık 25-30 ülkenin katılacağı bir destek grubu toplantısı yapılması kararlaştırılmıştır.

İki taraf arasındaki buzların erimesi ve tarafların direk olarak müzakerelere başlamalarını öngören girişimin iki aşamalı bir eylem planı bulunmaktadır. İlk aşama, Fransanın BM Güvenlik Konseyi dönem başkanı olması hasebiyle olağan bir aylık oturumunda İsrail-Filistin meselesini Güvenlik Konseyinin gündemine getirerek konuyu tartıştırmak ve Güvenlik Konseyi tarafından girişimin desteklendiğine dair bir başkanlık bildirisinin yayımlanmasını sağlamaktı. İkinci adım ise, konuyu AB Dış İşleri Bakanlarının 20 Hazirandaki aylık değerlendirme toplantısının gündemine aldırarak Birliğin girişimi desteklediği yönünde bir karar çıkarmak olacaktır.

Bu kapsamda 3 Haziran tarihinde Pariste icra edilen destek grubu toplantısına Ortadoğu Dörtlüsünün yanı sıra 29 ülke iştirak etmiştir. Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri başta olmak üzere İspanya ve İtalya da girişime tam destek vermişlerdir. ABD, Rusya, Almanya ve İngiltere ise süreçlere iştirak edeceklerini belirtmekle birlikte herhangi bir tutum takınmamışlardır. Genel olarak 1967 öncesi sınırlarında iki devletli bir çözümün önerildiği sonuç bildirgesinde, 2002 tarihinde Suudi Arabistan Kralı Abdullahın himayesinde başlatılan “Arap Barış Girişimi”nin hayata geçirilmesine yönelik bir eğilim ortaya çıkmıştır.

Toplantının hemen ertesinde ise, başta Fransa olmak üzere toplantıya iştirak ederek sonuç bildirgesine imza atan Batılı ülkeler İsrail tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Üçüncü ülkelerin barış sürecine katılmasının çözüme katkı sağlamayacağını ifade eden İsrail bu meseleyi iki tarafın arasında halletmesinin daha uygun olacağını dile getirmiştir. Konuyu takip eden siyasi gözlemciler ise İsrailin Fransaya olan tepkisinin sadece bu Paris toplantısının sonuç bildirgesi ile sınırlı olmadığını aksine son zamanlarda Fransanın İsraile karşı göstermiş olduğu olumsuz tavırların bir sonucu olduğunu ifade etmektedirler.

Bu olumsuz tavırlardan ilki, böyle bir barış girişiminin dillendirildiği ilk zamanlarda Fransanın İsraile yönelttiği “eğer bu girişime bir şans verilip müzakereler başlatılmazsa veya müzakereler başarısız olursa” Filistinin bağımsız bir devlet olarak tanınacağı ve Filistin tezlerine destek verileceği tehdididir. Dolayısıyla  İsrail tarafında daha sürecin başında girişime karşı bir önyargı oluşmuştur. Ayrıca barış planının içeriğinde Yahudi yerleşimlerinin hemen durdurulması, Kudüsteki Yeşil Hat ötesindeki yerleşimlerin kaldırılması ve yeni yerleşim yerleri açılmaması talep edilmektedir. Daha önceki barış planlarında da en çok tartışılan konulardan birisi olan Yahudi yerleşimciler meselesinin mevcut hükümet formasyonunda kabul edilebilir bir husus olduğu öngörülmemektedir. Buna mukabil, plan dahilindeki yerlerinden edilmiş Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının tanınması hususunun da kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.

Ayrıca Avrupadaki Filistinlilerin kurmuş olduğu Londra merkezli BDS Hareketinin yoğun kampanyası sayesinde pek çok Avrupa ülkesinde, işgal altındaki Filistin toprakları üzerinde kurulu Yahudi yerleşim bölgelerinde üretilen ve yetiştirilen ürünlere yönelik olarak başlayan boykota Fransanın İsrailden gelen tüm uyarılara rağmen destek vermiş olması karnesindeki kırıkları arttıran bir başka husus olmuştur.

Bunların da ötesinde Fransaya karşı tepkiyle yaklaşılmasının en önemli sebebi, UNESCO Yönetim Kurulunun Nisan ayındaki Paris toplantısında aldığı bir karardır. Ürdün tarafından Kasım 2015 tarihinde hazırlanan taslağa istinaden alınan kararda, “Mescid-i Aksa/ Harem-ül Şerif bölgesinin Müslümanlara ait bir kültürel miras” olduğu, “bu bölgede tarihsel olarak herhangi bir Yahudi izine rastlanmadığı” dolayısıyla İsrailin iddia ettiği gibi buranın 2000 yıl önce yıkılan kutsal tapınaklarının yeri olduğu tezinin bilimsel bir karşılığı olmadığının belirtilmesi İsraili çileden çıkarmıştır. 58 üyeli kurulda 33 oyla kabul edilen karara ABD, Almanya ve İngilterenin ret oyu vermelerine rağmen Fransanın lehte oy vererek tasarının kabul edilmesinde etkin rol oynaması bardağı taşıran son damla olmuştur. Zira 2011 yılında Filistinin  UNESCO üyeliği için yapılan oylamada Fransa benzer bir tutum takınarak İsrail ve ABDnin tüm baskılarına rağmen Filistin Devletini desteklemiş ve bu sayede BM üyesi olmayan bir ülke ilk defa UNESCOye üye olabilmiştir.

UNESCOnun aynı oturumda büyük bir çoğunlukla aldığı bir diğer kararda ise İsrailin Kudüste ve özellikle Mescid-i Aksa çevresinde yaptığı izinsiz kazılar kınanarak bu eylemler tarihi yanıltmaya yönelik girişimler olarak tanımlanmıştır. Ayrıca Burak Duvarının Batı Duvarı (Western Wall) ya da Ağlama Duvarı, Mescid-i Aksanın da Tapınak Dağı (Temple Mount) olarak isimlendirilmeye çalışılması ve tapınağın yeniden inşa edilmesine yönelik girişimler eleştirilmiştir. Aslında hiçbir bilimsel gerçekliği olmayan ve sadece kutsal kitaplardaki metinlere dayanan iddiaları kanıtlamak maksadıyla yapılan kazıların Müslümanların kutsal alanlarına zarar verdiği gerekçesiyle eleştirilmesi İsrailin üzerine bir ulus devlet inşa ettiği tarih kurgusunu sorgulanır hale getirmiştir.  Kendisini kuruluşundan itibaren bir Yahudi Devleti olarak tanımlayan ve devletin bu topraklarda kurulmasını kutsal kitaplarındaki tanrısal hükümlerle ilişkilendiren (vaat edilmiş topraklar) İsrail için bu tarihi bağın yok sayılması bir varoluş meselesidir.

Görüldüğü gibi İsrailin Fransız Barış Girişimine yönelik tepkisi sadece sürece üçüncü ülkelerin karışmasını istememekten kaynaklanmamaktadır. Zira daha önceki yıllarda söz konusu olan Amerikan menşeili girişimlerde böyle bir eleştiri getirilmemişti. Ancak Fransa tarafından, İsrailin barış girişimine destek vermemesi halinde Filistinin bir devlet olarak tanınacağı tehdidi ve İsrail ürünlerine yönelik boykotunun desteklenmesinin yanı sıra İsrail için belki de en önemli konu Kudüsün ve Mescid-İ Aksa bölgesinin Yahudi geçmişi ile tarihi bağlarını yok sayan UNESCO kararının desteklenerek tabiri caizse hasmından yana tavır alınması olmuştur ki bu kabul edilebilir bir durum değildir. Dolayısıyla tarafını belli etmiş olan (ihsas-ı rey) Fransanın barış görüşmelerine tarafsız bir şekilde aracılık etmesi mümkün görülmemektedir. Ayrıca Paris toplantısı sonrası Kudüse gelerek İsrail Başbakanı Netanyahuyu toplantı hakkında bilgilendiren Fransa Dışişleri Bakanı  Jean-Marc Ayraultun “İsrailin bir tercih yapma şansı kalmadı zira artık tren hareket etti” şeklinde beyanı iki ülke arasında yakın zamanda yaşanması muhtemel yeni gerginliklerin işareti sayılabilir.

(Ortadoğu Analiz, Temmuz-Ağustos 2016 Cilt: 8 Sayı: 75,s:52-55)